31 Aralık 2018 Pazartesi




Makedonya’nın Aktaş Dağında Ki 
Karamanlı Yörükler

Türkler Türkistan’dan Makedonya’ya iki yoldan gelmişlerdir.

Birinci yol,  Hazar Denizi ile Karadeniz’in kuzeyidir. Birinci yolla Hun, Avar, Bulgar, Peçenek, Oğuz (Uz), Kıpçak (Kuman) Türkleri Tuna’yı geçerek Makedonya’ya inmiştir.

İkinci yol, Hazar Denizi ile Karadeniz’in güneyindendir.

İkinci yolla Doğu Roma imparatorluğu, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Türkler (Oğuz/Türkmen/Yörük; Tatar, Vardar Türkleri, Konyarlar ve Sarı Saltıklılar) Anadolu üzerinden - Gelibolu Boğazı’nı geçerek Makedonya’ya yerleşmiştir.

Genelde tüm Balkan yarım adasına özelde ise Makedonya’ya Türklerin yerleştiği tarih 26 Eylül 1371 Meriç savaşıyla başlar.

Sözü edilen tarihten önce Makedonya’da Türk varlığı tartışılmaz bir konudur.

Ancak Türklerin bu coğrafyada fetihler gerçekleştirmelerinin ardından Osmanlı’nın izlediği iskân politikasıyla çok sayıda Türk buraya yerleştirilerek Balkanlar idari olarak da Türk yurdunun bir parçası olmuştur.

Aktaş Dağında 
Yörük Köyleri

Balkan Savaşlarının (1912-1913) ardından Osmanlı’nın idari yönetimi son bulmuş olsa da Balkanlardaki Türkler ve Türk kültürünün varlığı hala sürmektedir.  

Bu geleneği yaşatanlardan birini de Makedonya’nın Doğusunda Aktaş dağının eteklerinde yaşayan Yörüklerdir.

Kızılalma Karaman Yörüklüğü

Onlara sorulduğunda kendilerinin Kızılalma, Konya, Karaman dolayından geldiklerini söylerler: “Biz Kızılalma Karaman Yörükleriyiz” şeklinde tanımlamada bulunurlar. Bundan dolayı bazı araştırmacılar “Doğu Makedonya Yörükleri” yerine Aktaş’taki Yörük köylerine  “Kızıalma Karaman Yörükleri” ve Kızılalma Karaman Yörüklüğü” demeyi tercih etmektedirler.

Bugünün Makedonyası, dünün Manastır ve Selanik Vilayetlerinde Yörükler yaşıyor. Onlardan bir kısmı zamana uymuşlar, Aktaş Dağları etrafına sığınmışlar ve “göçebecilik” oynuyorlar.

Şehir merkezlerinde iki katlı evlerini kışlak tutan Yörüklerin, çocukluğumuzun geçtiği Konya’da on kilometre çapındaki yarı göçebe misali bir mevsimlik “bağ” hayatı var. Buradaki kasıt üzüm bağı değil tarımın ve hayvancılığın yapıldığı tarım alanıdır.

Radoviş ve İştip köylerinde bu hayat devam ediyor. Bu hayatı devam ettirenlerin en güzel yanları bu hayatları içinde asırlık neşelerini ve elbiselerindeki renkleri kaybetmemeleridir.

İşte Ağlar Dağlar eteklerinde bir Yörük efeler diyarı Radoviş. Konya’dan göçtüklerini söyler buraların Yörükleri hakikat doğrudur. Çünkü kıyafetleri Konya’nın Hadim ve Taşkent yöresi kıyafetleri ile benzerlik gösterir.

Yörüklük: Türkçe bir addır. Yörük-lük; Yörük adına “-lük” eki getirilerek yapılmıştır. Yörük, Yörü- eylemine “-k” eki getirilerek türemiştir.

Yörüklük, dört anlama gelir:

1. Çokluk bildirir: “Yörükler’in çok olduğu yer”
2. Yer anlamına gelir: “Yörükler’in yaşadığı yer.”
3. Kişiler: “Yörükler”
4. Yaşama biçimi: “Türkler’e özgü yaşama biçimi.”

Makedonya’nın İştip-Raduş arası ve dolayında yaşayan Yörükler ve öbür Türkler’e göre Yörüklük, “Yörükler” ve “Yörükler’in yaşadığı yer” demektir.

Yerli halklara (Bulgar, Makedon, Sırp…) göre de Yörüklük, hem “Yörükler” hem de “Yörükler’in yaşadığı yer” demektir.


Asya’nın Kızılalma’sından Anadolu’nun Karaman’ına;



Anadolu'nun Karaman'ından Makedonya'nın Plaçkovitsa (Aktaş) Dağı'nın güney eteklerine konan Yörükler: 

“Kızılalma-Karaman Yörükleri”, yaşadıkları yer de: “Kızılalma-Karaman Yörüklüğü” olarak anılmalı, bilinmelidir.

Türk basını, özellikle Makedonya Türk basını ve yazını da bölgeden bahsederken, 

“KIZILALMA-KARAMAN YÖRÜKLÜĞÜ” 

Tarihte ve günümüzde:


Bölge olarak, Makedonya Cumhuriyetinin doğusunu;

Dağ olarak, Plaçkovitsa (Aktaş) Dağı’nın güney eteklerini.

Şehir olarak, İştip’in kuzeydoğusuyla, Raduş’un batısını. 

Belediye olarak İştip, Raduş ve Karbintsi belediyelerinin bir kısmını.

Köy olarak, Radanya, Hocalı, Kurfallı, Koca Gürgen (Koca Gaber), Şaşavarlı, Poçuval, Kulağuzlu, Kepekçili, Yonuzlu, Ebipli Aktaş Pırnalı, Kutsa, Kocalı, Alikoç, Süpürge ve Pırnalı Yörük Köylerini kapsamaktadır.

Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar


26 Aralık 2018 Çarşamba


Karamanoğulları Devrinde Babai İsyanı

Zalim bir sultan ve veziri 


       Tarihe geri dönersek, 1237’de tahta çıkan Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in isyan etmesinden korkarak kendisine sığınmış Harezmşahlı Kayır Han’ı Zamantı Kalesi’ne hapsetmesi, (Pınarbaşı İlçesi Melikgâzi Köyü’nün kuzeyindeki yüksek bir tepe üzerindedir.) Kayır Han’ın burada ölmesi üzerine devletin Harezmşahlı tebaaları isyan ettiler.  



İsyancılar Orta Anadolu’yu yağmalayarak Malatya havalisine kadar geldiler. Bunlara katılan 70 bin kadar Türkmen gücüyle yağma hareketi Urfa, Harran ve Suruç bölgelerine kadar yayıldı. Bunlar olurken, Sultan, Gürcü karısının etkisiyle kendini sefahate vermişti. Devlet işlerini veziri Saadeddin Köpek’e bırakmıştı. Köpek, yüksek mevkileri para karşılığında ona buna peşkeş çekiyordu. Bu otorite boşluğunda mültezimler ağır vergilerle ve zulmederek halkı eziyorlardı. 


İşte böylesi bir ortamda, kaynaklarda ‘Baba İshak İsyanı’, ‘Baba İlyas İsyanı’, ‘Baba Resul İsyanı’ ya da ‘Babailer İsyanı’ diye geçen büyük halk hareketi patlak verdi. 





İsyanı birinci elden anlatan dört kişi var.

1.   Bunlar Selçuklu sultanlarına hizmet eden Fars asıllı İbn-i Bibi (ö. 1284),

2.   Şam’da Eyyübilerden Melik Muazzam’ın yakını, br Türk kölenin oğlu, vak’anüvis Sibt İbnu’l-Cevzi (ö. 1257),

3.   Süryani vak’anüvis Bar Habraeus veya Arapların verdiği isimle Ebu’l-Farac (ö. 1286),

4.   İsyanın bastırılmasına katılan paralı Frank birlikleriyle Anadolu’ya gelen Dominiken misyoneri Simon de Saint Quentin (ö. 1248’den sonra).

       İkincil kaynak olarak Baba İlyas’ın torunu Elvan Çelebi’nin (ö. 1360’tan sonra) verdiği bilgiler de çok değerli. 




Olayın kahramanları kim? 

İbn-i Bibi’ye göre, Kefersudlu (bugünkü Adıyaman civarında) Baba İshak adlı biri, bir gün yaşadığı yerden ayrılmış, bir süre sonra Amasya’da ortaya çıkmış ve kendini ‘resul’ (peygamber) ilan etmişti. 

 Sibt’ü-l Cevzi’ye göre İlyas adlı zat, nebilik (idda’a an-nubuvva) iddiasıyla isyan etmişti ama kendine ‘Veliyullah’ diyordu. 


Bar Habraeus’a göre Amasya civarında ‘Baba’ diye anılan bir zat kendine resul dedirtiyordu. Müridi Şeyh İshak’ı da görüşlerini yaysın diye Hısn-ı Mansur’a (Adıyaman’a) göndermişti. 

Saint Quentin’e göre ise Amasya civarında ‘Baba’ namlı biri
(heterodoks İslami akımlarda dini liderlere ‘baba’, ‘dede’, ‘abdal’ gibi adlar verilirdi), ormanda gezerken Tanrı’nın meleği bir köylü suretinde kendisine görünmüş, köylü ormandan bir kurdun kapmış olduğu oğlunu kurtarmasını ondan rica etmişti.

Baba kurdu yakalayıp öldürmüş, oğlanı kurtararak köylüye teslim etmişti. Bunun üzerine köylü bu hizmetine karşılık kendisinden bir dilekte bulunmasını, dileğinin mutlaka yerine getirileceğini bildirmişti. ‘Baba’ sultan olmak istediğini söyleyince köylü gerçek kimliğini açıklamış, Tanrı’nın habercisi olduğunu, ‘Baba’nın Tanrı’dan melek vasıtasıyla aldığı haberleri halkına ilan etmesini emretmişti. Quentin’e göre, ‘Baba’ ‘paperroissole’ (Baba Resul) 

Elvan Çelebi’ye göre de isyan yeri Amasya idi; ancak Baba İlyas hiçbir zaman resullük iddiasında bulunmamıştı. İsyanının nedeni Sultan’ın bir vergi memurunun kendisine yaptığı haksızlık ve hakaretti. İsyanı örgütlemek için Hacı Mihman, Bağdın Hacı, Şeyh Osman ve Ayna Dolana adlı dört halifesini Rum diyarına (Anadolu), İshak-ı Şami adlı bir halifesini de Şam’a göndermişti. 



Dikkat edileceği gibi bu kaynaklardan ilkine göre isyanın lideri Adıyamanlı Baba İshak’tı ama bu zat nedense memleketinden ayrılıp Amasya’da isyan etmişti. İkincisine göre isyan lideri Amasyalı ‘İlyas’ adlı biriydi. Üçüncüsüne ve dördüncüsüne göre ‘Baba’ unvanlı biriydi.

       Bu iki kaynak da İshak adlı ikinci ‘Baba’dan habersiz görünüyordu. Elvan Çelebi ise Baba İlyas’tan ve İshak-ı Şam’dan bahsediyor.

       Bugüne dek İbn-i Bibi’nin anlatımı esas alınarak yapılan tekrarlar yüzünden isyanın liderinin Baba İshak olduğu sanılıyordu. Ahmet Yaşar Ocak bu anlatılardaki eksik parçaları tamamlayarak hareketin manevi lideri Baba İlyas ile eylemsel lideri Baba İshak adlı iki ayrı figürün olduğunu ortaya koydu. 




      Kısaca anlatmaya ve hatırlatmaya çalıştığım fazla bilinmeyen bu konu hakkında, tarihe bakış açıları farklı araştırmacıların birçok çalışması var.

Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar

https://www.kitapyurdu.com/yazar/serafettin-guc/186126.html
https://www.odakitap.com/serafettin-guc




Kaynak:
1-Simon De Saint Quentin, “Bir Keşişin Anılarında Tatarlar ve Anadolu,” Çeviren: Erendiz Özbayoğlu, DAKTAV, 2006
2-Ahmet Refik, Anadolu’da Türk Aşiretleri, (966-1200), Enderun Kitabevi, İst. 1989
3-Aksarayî, Müsameretü’l-Ahbar, neşr. O. Turan, TTK Basımevi, Ank. 1944
4-Aşıkpaşazâde, Aşıkpaşazâde Tarihi (Tevarih-i Al-i Osman), Ali Beg neşri, İstanbul 1332.
5-C.Hakkı Tarım, Kırşehir Tarihi Üzerine Araştırmalar, Kırşehir 1938,
6-Cl. Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, çev. Y. Moran, E Yay., İst. 1994.











18 Aralık 2018 Salı


FATİH SULTAN II MEHMED DÖNEMİNDE
AVŞAR TÜRKMENLERİNİN SÜRGÜN EDİLMESİ

Osmanlı da Fatih Sultan II. Mehmed devri başlayınca, sarayda ne kadar Oğuz Türkü varsa hepsi ya öldürülmüş ya da saray çevresinden uzaklaştırılmıştı.

“II. Mehmet (Fatih)’in birinci defa ki hükümdarlığında Rum aslından Zağnos Paşa, fazla yüz bulmuştu. Fakat İstanbul’un fethinden sonra Çandarlı Halil Paşa öldürülüp, diğer Türk beyleri de iş başından uzaklaştırılınca, meydan devşirmeden yetişmiş olanlara kalmış ve bundan sonra tam manasıyla Osmanlı saltanatı başlamıştır.”  İ. Hakkı Uzunçarşılı-I/499

Fatih Sultan Mehmed ağabeyini tahtından indirip imparatorluğunu ilan ettikten sonra savaş için ilk olarak Oğuz devletlerine yöneldi. Tacik Alp Arslanın Kürt ordusunu Anadolu’ya sokmayan, Selçukluyu yıkan Oğuzların, Devleti Al-iye tekfurluğunu da 30 yıl da tarihten sildiğini biliyordu. Ve İntikam almak istiyordu.

Fatih Sultan Mehmet başında kendisinin bulunduğu Osmanlı ordusuyla birlikte Oğuz topraklarına girdi. Karamanoğlu Oğuz Devletinin başkenti Konya’yı ele geçirdi.

Karaman Oğlu II. İbrahim Bey’in, otuz dokuz sene Karaman hükümdarlığı yaptıktan sonra 1463/1464 yılında ölmesi, Karaman Oğuz devleti için iyi olmamıştır. II. İbrahim Bey’in iki oğlu İshak Bey ve Pîr Ahmed Bey’in devlete yeterince sahip çıkamamaları ile sonuçta Osmanlı ordusu Konya’ya girmişti.

“Osmanlılar, Karaman (Lârende) ilinde ileri gelen zararlı eşraf ve beylik erkânından bir kısmını öldürdüler. (1466) Konya ve Karamandaki sanatkârları da İstanbul’a gönderdiler.”  Türk Tarihi II. Sayfa-172

Osmanlı Sultanı, 1468 de Karamanoğlu Türk Halkını tamamen ortadan kaldırmak için RUM Mehmet Paşayı görevlendirdi. Oğuz halkına acımasızca davranan Osmanlının Rum paşası Oğuz milletinde büyük bir katliam yaptı.

Rum Mehmet Paşa önüne geleni kılıçtan geçirdi, Cami, türbe ve medreseleri bir güzel yağmaladı, ağır vergiler aldı. Aynı gazabı sürdürmek için bir de Varsak Oğuzlarına saldırdı. Ancak Varsak beylerinden Uyuz Bey tarafından bozguna uğratıldı ve gasp ettiği mal, para her ne varsa ona kaptırdı.

Anadolu’da ki diğer Oğuz devletleri asırlardır kendilerine öncülük eden bağlı bulundukları Karaman Oğulları Beyliği’nin (Devleti’nin) bu şekilde aniden çökmesine üzüldüler, Oğuzların bir kısmı bunu kabullenemedi ve isyanlar çıkardılar.

“Çok zalim bir insan olan bu Rum devşirmesi, Karaman ilinde pek çok kimseyi öldürdü.”  Türk Tarihi II. Sayfa-172

"Sonrası da Karamanoğullarının büyük Rumeli sürgünü." Dedim gitti. Yakın zaman da Rumeli Sürgünlerini paylaşacağım.

Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar


KARAMANOĞULLARI TARİH İÇİNDE SİLLE



Sille, İç Anadolu bölgesinde, Konya’nın 8 km Kuzey batısında deniz seviyesinden 1152 metre yüksekte iki dağ arasında vadi görünümünde olan bir yerleşim merkezidir.

Sille ismiyle ilgili değişik görüşler ortaya atılmıştır:

1. Frig dininin Şarap tanrısının nedimlerinden Silen’den,
2. Silenos’tan, (Silenos = “Kaynayıp coşarak köpürüp akan su” anlamına gelir.)
3. Sel anlamına gelen “Seyl” kelimesinden,
4. Si = Su ella = Allah birleşimi olan Siellâ’dan,
5. Sille “Sıla” dan geldiği bildirilmektedir.


Sille ayrıca Sylla isimli Roma kumandanına da nispet edilmiştir. Selçuklular zamanında 'İsiyle' ve 'Silye' adıyla kullanılan Sille, Osmanlılar döneminde bu ismin yanı sıra 'Su Dirhemi Nahiyesi' adıyla da anılmıştır.

Sille, İpek Baharat yolu üzerinde bulunan M.Ö. Frigyalılar, M.S. Romalılar tarafından ve bilhassa Selçuklular ve Osmanlılar zamanında yerleşim merkezi olmuştur.




Sille’nin Selçuklular zamanında Alaaddin Keykûbat (1220-1237) döneminde buraya yerleştirilen gayr-i Müslimlerin Saray hizmetinde görevlendirildiği bilinmektedir.

Anadolu Selçuklu Devletinden sonra Konya ve çevresi Karamanoğulları Devletinin hâkimiyetine geçmiştir.

Konya ve Çevresi, Karamanoğlu II. İbrahim’in 1464 yılında ölümünden sonra 1468 yılında Osmanlıların eline geçmiştir.

Osmanlı Devleti zamanında Türkçe konuşup Türkçe isimler alan ve kendilerine Karamanlı denilen ve konuştukları dile de Karamanlıca denilen Gayr-i Müslimler, Sille halkının içinde yer almıştır.



Dolayısıyla Sille’ye yerleştirilen halkın Rum asıllı olmayıp Hıristiyanlaşmış Türkler olduğu bilinmektedir. Sille, Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim, Kanûnî Sultan Süleyman ve III. Murad dönemlerinde Konya’ya bağlı bir yerleşim merkezidir. (1476-1584)

Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar


Kaynaklar: 
1.Aköz, Alaaddin (Yrd. Dr.)
Ürekli, Bayram (Yrd. Dr.), Tarih-i Seyri İçinde Sille’de (Konya) 2.Müslim Gayr-i Müslim İlişkileri, S.Ü. Ata Dergisi, Konya, 1997, VII/193-213.
3.Azimli, Mehmet (Doç. Dr.), Son Müderris Musa Kâzım Efendi, Konya, 2008.
4.Erdönmez, Mehmet, Geçmişten Günümüze Sille’de Toprak İşçiliği, Konya, 2009
5.İnci, Ahmet, Silleli Şairlerden Âşık Figânî ve Âşık Mansur, Konya, 2008.
5.Konyalı, İ. Hakkı, Konya Tarihi, Konya,n 1964.
6.Hasan Özönder (Dr.),Sille (Tarih Kültür, San’at), Konya, 1998.









GÖKSU NEHRİNDEN ESKİ KAYNAKLARDA 

"KALYKADNOS" OLARAK SÖZ EDİLMEKTEDİR.



Göksu Nehrinden eski kaynaklarda "Kalykadnos" olarak söz edilmektedir.

Torosların en önemli akarsularından biri olan GÖKSU NEHRİ'nin yolculuğu Eşenler Dağı eteklerinden başlayıp 260 km yol kat ederek Silifke'de Akdeniz'le buluşmasıyla sona erer.

Göksu, ismini renginden almaktadır. Yılın belli bir döneminde yeşil ve mavi karışımı [halk arasında bu renk değişimi "göğürmek" ya da "gövermek" olarak adlandırılıyor.] bir renk almaktadır. Renk değişiminde yağışlarla gelen ve deltayı besleyen tortuların payı büyüktür.

Renginin ünü yanında bir başka özelliği de nehrin Akdeniz'e uzanan yolculuğu boyunca iki kez yer altına batıp çıkmasıdır.

Göksu Nehri, bunların yanında asıl ününü 1190 yılında III. Haçlı Seferleri sırasında, Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa'nın bu nehirde boğulmasına borçludur.

Göksu Nehri, her ikisi de Göksu adını alan, iki ana kol ERMENEK GÖKSUYU ve HADİM GÖKSUYU'nun Mut yakınlarında Suçatı Köyünde birleşmesinden oluşmakta, irili ufaklı birçok dereden de beslenmektedir. Göksu Nehri, bütün Taşeli Platosunu sulamaktadır.

Nehrin en önemli kolu olan ERMENEK ÇAYI, Geyik Dağı etekleri Çekiç Dağından (2359 m) doğarak doğuya doğru akar.

Çıkış noktasından Mut'a kadar akarken Ermenek Çayı, sırası ile Fariske Çayı, Küçük Çay, Gargara Serper Deresi (Kurtlu su), Zeyve Çayı, Ecel Deresi, Balkusan Deresi ve Erik Deresi sularını alır.

Gezende Bükü'nü geçtikten sonra Adras Dağı altında Yerköprüye girer. Mut yakınlarında Suçatı Köyünde diğer kol ile birleştiği yere kadar uzunluğu 170 km'dir.

HADİM GÖKSU'yu ise, ilk kaynaklarını Taşkent'in batısındaki Gevne yaylalarından alır.

Gökdere de Gürlevik Pınarı ve Taşkent Suyunun katılmasıyla Hadim Göksuyu oluşur. Daha sonra Eşenler Aladağ arasında Yerköprü denilen yerde batar, kısa bir süre sonra tekrar yüzeye çıkar.

Karasu, Kızılca Çayı ve Yargılı Çayını aldıktan sonra, Bucakkışla'ya kadar çok sarp ve çetin boğazlardan geçer.

Karasuyu alır. Kıravga da tarihi köprüden sonra Kıravga Pınarı sularını alır. Mağras Dağı'nın doğusunda Çağlağı Kapızından sonra Hocantı Suyunu alır. Soldan Pirinç ve Kırkpınar suları katılır ve Suçatında Ermenek Göksuyu'na katılır.

Hadim Göksuyunu başlangıcından bitimine kadar uzunluğu 180 km'dir.

"Herkes biraz ya Karamanlı, ya da Karamanoğullarındandır. Ş.G"

Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar

Teknik Kaynak: 

Ksenophon (1998):
Anabasis, (Onbinlerin Dönüşü), (Çev: T. Gökçöl), İstanbul:



KARAMANOĞULLARININ SAHİPLENDİĞİ SBİDE ANTİK KENT

Karamanoğulları Sürgünü sonrası yıkılan antik kent

Germanicus (M.Ö. 24 Mayıs 15 - MS 10 Ekim 19) resmi olarak Germanicus Julius Caesar, Tiberius altında Roma İmparatorluğunun mirasçısı ve Almanya'daki kampanyaları ile tanınan tanınmış bir generaldi. Germanicus, hastalanarak genç yaşta Antakya'da öldü. Ölümü antik kaynaklarca zehir sanılıyor.

M.S. 38 yılında Cilicia Tracheia ile Lykaonia’nın bir kısmı Caligula Germanicus tarafından IV. Antiochus ile İotape Philadelphos’a verilmiştir.

Antiochus, Genç yaşta Germanicus ölümü, onun erdemli karakteri, çarpıcı vücudu ve askeri ünlemesi nedeniyle Roma halkı sevgisini kazanmıştı. Bu sevgiyi yaşatmak adına “ Germanicopolis’le (Ermenek) Philadelphia (Akçaalan Köyü yakınları) “ şehirlerini kurdu. MS. 40 yılında Antiochus krallığını kaybetti.

Lasasis Krallığı

MÖ ve MS.1. yüzyıl Ermenek ve civarlarında Sbide, Domitopolis, Lauzudos ve çevresindeki kentleri içine almakta ve decapolis (On kent) olarak da bilinmektedir. MS. 38 yılında İmparator Caligula, Antiochus yönetici atamıştır. Bunun ötesinde bu krallık hakkında bilinen yoktur.

“M.S. 3. yüzyılın sonuna doğru Galatia Vilayeti; Paphlagonia, Galatia ve Psidia’ya, Cilicia - Lykaonia - İsauria Vilayeti de Cilicia ile İsauria’ya bölünmüşlerdi. Karaman ve Ermenek çevreleri yeni İsauria Vilayeti içerisinde kalmaktaydı.” 

“Ermenek yöresinin Roma öncesine ait tarihi konusunda bilgiler yoktur. Ermenek Roma döneminde GERMANIUS adına kurulmuştur. Çevresine Roma döneminde büyük gelişme gösteren Decapolis’ten (On kent) söz edilmektedir. Sbide’de bunlardan biridir. Ermenek’te ilk bilinen halkı Isauralılardır.”

Antik çağda Ermenek (Germanicapolis) merkezli bölgede 10 kent
  1. EİRENEPOLİS: Bugünkü adıyla: (İrnebol: İkizçınar )
  2. LAUZADOS: Lafsa
  3. ZENONOPOLİS: (Uğurlu köristanı-Uğurlu köyü)
  4. TİTİOPOLİS: (Yukarı İrnebol)
  5. DOMETİOPOLİS: (Dindebol : Katranlı)
  6. CLAUDİOPOLİs: (Mut)
  7. DALİSANDES: (Muhallar, Çamlıca Köyü ve kuzeyi)
  8. NEOPOLİS: (Yenişehir)-Aşağı İzvit-Aşağı Çağlar köyü “(Sbide”
  9. LALASİS: Yukarı İzvit-Yukarı Çağlar köyü
  10. BALBASOS: Fariske (Göktepe) Köristanı
Roma Çağı

“Actium savaşından önce Octavia-nus’un tarafına geçen Amyntas’a M.Ö. 36 yılında Antonius tarafından Kleopatra’ya verilen Kilikia Trakheia (Dağlık Kilikya) M.Ö. 30 yılında ödül olarak verilmişti.” 

Kral Amyntas, “Cicero'nun yakın dostu Derbe Antipateri olan prensi öldürerek Romalıların desteği ile Derbe, Isaura ve Kapadokya'nın kontrolünü eline geçirmiştir.” 

İşgallerine “devam eden vasal kral Amyntas, İsavria’yı sakinleştirmek, halkının direncini kırmak için, bu bölgenin müstahkem ve önemli kenti olan İsavra’yı tahrip etti ve bunun yakınında aynı adı taşıyan bir krala ikametgâh yaptırarak etrafını surlarla çevirttirmeye başladı.” Vasal Kral Amyntas için yapılan sarayın sütun ayaklarından kalan son parça.

5. yüzyılda eski adı Rusumblada olan Zenonopolis kentinde doğmuş ZENON 474-491 yılları arasında Bizans İmparatoru olmuştur. 

1098 yılına kadar Roma ve Bizans yönetiminde kalan Ermenek civarı, Birinci Haçlı Seferi sonrası, Tarsus ve çevresinde kurulan Ermeni Krallığı’na verilmiştir. Ancak çevrede yaşayan Helen dili ve kültürünü benimsemiş ve Hıristiyanlaşmış Isauralılardır. Yöre 1223 tarihinde Selçuklular tarafından fethedilmiş, daha sonra Karamanoğlu döneminde büyük gelişme göstermiştir.

Bu yörede tek çalışan Tarihçi Arkeolog GEORGR BEAN’dir. Sbide hangi dilden geldiği ve ne anlama geldiği bilinmemektedir. Bean burada yazıt taraması yapmış, çevrede antik kentten kalıntılar olduğu halde Yukarı Çağlar’da yazıt görülememiştir.

Karamanoğulları Roma ve Bizans dönemi eserlerine de sahip çıkmışlar. Onarmışlar tamir etmişler. Gel zaman git zaman Mennan Kalesi Savaşından sonra, Karamanoğullarının sürgünü başlayınca malum devşirme paşaların emrindekiler taş üstünde taş bırakmamışlar.

SBİDE antik kent işte bunlardan sadece biri. Yerin özellikle seçilmesinin stratejik önemi var. Haberleşme açısından önem arz ediyor. Burada ki bir olayı birkaç dakika içerisinde kilometrelerce mesafede ki Akdeniz kıyılarına ulaştırabiliyorlar.

Nasıl mı? Tam karşıda Asar Kalesi, onun karşısında Firan Kalesi, onun karşısında Mennan Kalesi, Gökçeseki, Mut Alahan, Gülnar Meydancık, Bozyazı Girindire, Anamur Mamure.

Hepsi bir zikzaklı da olsa bir birini gören düzlemde. Dahası da var. Yakılan bir ateş ve duman konuyu hemen iletiyor ve anlatıyor.

Karamanoğullarının Beyliğinin fethettiği ve sonrasında ilk yerleşik düzene geçtiği coğrafya olan Karaman İli Ermenek İlçesi Gargara (Güneyyurt) Yukarı Çağlar (İzvit) Köyü sınırlarında Karamanoğullarının Atası Nure Sofi’nin ilk yaptırdığı Cami Sbide Antik Kenti nekropolündeki bölgededir.

Karamanoğullarının ilk sürgün yaşadığı bölge. Ermenek’te bulunan bu muhteşem antik kenti mutlaka görmelisiniz.

Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar

Kaynak: Kısmen alıntı yaptığım; Özbek Durmuş Sbide Antik Kent Çimke Basım Yayın Yapım Kültür Bakanlığı Sertifika No: 21941 - 2015 Konya










MEVLANA CELALEDDİN ve KARAMANLILAR

Mevlana’nın asıl adı Muhammed Celaleddin'dir. Mevlana ve Rumi de, kendisine sonradan verilen isimlerdendir. Efendimiz manasına gelen Mevlana ismi O'na daha pek genç iken Konya'da ders okutmaya başladığı tarihlerde verilir.

Bu ismi, Semseddin-i Tebrizi ve Sultan Veled'den itibaren Mevlana’yı sevenler kullanmış, adeta adı yerine sembol olmuştur.

Rumi, Anadolu demektir. Mevlana’nın, Rumi diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda Diyar-i Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya'da uzun müddet oturması, ömrünün büyük bir kısmının orada geçmesi ve nihayet mezarının/türbesinin orada olmasındandır.

Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur.

Mevlâna'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında "Bilginlerin Sultanı" unvanını almış olan HÜSEYİN HATİBÎ OĞLU BAHAEDDİN VELED'DİR. Babasının mezarı Konya'dadır.

Annesi ise BELH EMİRİ RÜKNEDDİN'İN KIZI MÜMİNE HATUN'DUR.

Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'ten ayrılmak zorunda kalmıştır.

Sultânü'l-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'ten ayrıldı. Karaman’a (Larende) yerleştiler. Annesinin ve diğer akrabalarının mezarları Karaman'dadır.

Sultânü'l-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.

Mevlana Hakkında Konuşulması Gerekenler:

1. Mevlana'nın Yedi Öğüdü Neden Önemli?
2. Mevlevi Tarikatı Nedir?
3. Mevlana'nın Asıl Adı Nedir?
4. Mevlana'nın Ana Ve Babası Kimdir?
5. Mevlana'nın Eş Ve Çocukları Kimlerdir?
6. Mevlana Kimlerden Ders Aldı?
7. Mevlana'nın Ana Ve Babası Nerede Öldü?
8. Mevlana'nın Hayatındaki En Önemli Kişi Kimdi?
9. Şems-İ Tebrizi, Konya’dan Neden Kaçtı?
10. Şems-İ Tebrizi Konya’ya Geri Döndü Mü?
11. Daha Sonra Şems Nereye Gitti?
12. Mevlana Nerede Ve Ne Zaman Öldü?
13. Mevlana Nasıl Bir Kişiliğe Sahipti?
14. Mevlana Şiirlerini Niçin Farsça Yazmıştır?
15. Hz. Mevlana'dan Birkaç Söz?
16. Hz. Mevlana Neden Tüm Eserlerinde Farsi Lisanı Kullandı.
17. Hz. Mevlana, Mesnevi, Dîvân-ı Kebir, Mektûbât, Fîhi Mâ Fih, Mecâlis-i Seb'a (Yedi Meclis) eserlerini neden Türkçe yazmadı.
18. Hz. Mevlana Mesnevisini bu vezinde yazmıştır. Neden? (Fâ i lâ tün - fâ i lâ tün - fâ i lün) 'dür.

Mevlana 6 ciltlik Mesnevi'sinde tasavvufi fikir ve düşüncelerini, birbirine ulanmış hikayeler halinde anlatmaktadır.

Bunlar tamamen farklı ayrı ayrı konular olup üzerinde ayrıca konuşulması tartışılması gerekir. Evet, Mevlana zamanın (Karamanika) Türkçe yazım kurallarını bilmiyordu. Karamanlılar da Farsi ve Arabî yazım kurallarını bilmiyorlardı.

Sayfa dostlarıma saygılarımla.

Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar




KARAMANOĞULLARI COĞRAFYASINDA ÖN TÜRKLERİN AYAK İZLERİ

Karamanoğulları Devletinin izlerini sürerken yıllardır karşıma hiç ummadığım yerlerde Ön Türkler çıkıyordu. (Bu yazıtlardan yüzlerce var.)

Bir bölgenin ya da bir etnik unsurun tarihini araştırırken yazılı belgelerin bulunmadığı durumlarda, tarih, arkeoloji, dilbilim ve bu bilimlere yakın alanlarda çalışan araştırmacıların en çok başvurdukları ve faydalandıkları belgeler EPİGRAFİK belgelerdir.

Epigrafi sözlük anlamın: Taş veya maden gibi dayanıklı maddeler üzerine yazılmış kayıtları inceleyen ve tarihe yardımcı olan eski yazıtlar bilimi.

Üzerine yazmak, kaydetmek anlamına gelen 'Epigraphein' fiiliyle yazıt anlamına gelen 'Epigraphe' sözcüklerinden gelir. Türkçeye yazıt bilgisi ya da yazıt bilim olarak çevrilmiş olan Epigrafi taş, metal, tahta, mermer, seramik gibi kalıcı ve sert maddeler üzerine eski Yunan ve Latin dillerinden birisi ya da ikisiyle yazılan yazılarla -sikke hariç- uğraşan bir bilim dalının adıdır. Epigrafi bilimiyle uğraşanlara Epigraf denir. 

Bu konu benim ilgilendiğim alan olmamasına rağmen Karamanoğullarının kuruluş ve yerleşik düzene ilk geçtiği bölgelerde çokça bulunması beni epey düşündürmüştür. Okuduğum kitaplarda, araştırdığım tüm kaynaklarda ortak bir bilgiye rastladım. Hayretim bu şekilde çoğaldı. Tabii heyecanımda arttı.

Bu bilgileri genelde konunun uzmanları dostlarımla paylaşırım. Birçok yerleri tescil ettirdiler. Araştırmalarımda her seferinde yeni bulduğum gördüğüm yerler için söyledikleri tek şey; "buralardan kimseye aman haaa bahsetme çok önemli". Haklılar da. Tarih düşmanları çok, sanki dedeleri vasiyet etmiş gibi antika avcıları bölgeyi tarumar ediyorlar.

Eski eser kaçakçıları beni pek sevmezler; daima şikâyet ettiğimden olsa gerek. Birde tarihin akışını değiştirmek isteyenler var. Tüm tarihi kaynaklarda ismi geçen yerleri, kendi menfaatleri için ismini bir gecede oldu bittiğe getirerek değiştirenler ve buna göz yumanlar.


Buna bir örnek vermek isterim. Yellibel Geçiti” ismi neden aslından uzaklaştırıyor.

Tüm tarihi kayıtlarda Yellibeli Geçidi (Tarih de ki diğer adı Gök Geçit) İç Anadolu bölgesinde yer almakta olup, Karaman iline bağlıdır. Yellibeli Geçidi bağlı olduğu Karaman iline 50 kilometre mesafe uzaklıktadır. Yellibeli Geçidi haritası konumu 36.8011 enlem ve 32.9169 boylam olarak haritada gösterilmektedir. 

Karamanoğulları Tarihinde çok önemli bir yeri olan bu geçit Evliya Çelebinin Seyahatnamesinin 9 ncu cildinde kısaca şöyle bahsedilir; 

TEKEÇATI AYKADIN SUYU/NEHRİ AYKADIN “Aladağdan (Yellibel) gelip Silifke yakınlarında Akdenize (dökülen Göksu ırmağına Narlıca altında) karışır. Bu nehri (Tekeçatında ki)tek gözlü köprüden geçtikten sonra Aykadın hanına varılır. Aykadın hanı içine 500 atlı misafirin sığabildiği büyük bir mağaradır. Mağaranın ağzına kemerli bir kapı yaparak han yapılmıştır. Buradan çıktıktan sonra, etrafı yalçın kayalarla ve şahin yuvalarıyla çevrili yolları geçtikten sonra Kamış boğazına vardık.”

TELLİ BEL VE GELENDİ HANI/YELLİBEL İHSANİYE “Allaha sığınırız! Hiçbir güvenliği olmayan yollardır. Bu arada hiç köy ve belde yoktur. Orman ve araları karlı koca kayalar arasında dokuz saat gittikten sonra Ardıçlı ve Çamlı bir dere içinde Keyhusrev yapısı, Gelendi Hanına (İhsaniye) vardık. Akşam olunca bu küçük hanın kapılarını kapattık ve hizmetçilerimle beraber silahlanmış bir halde hiç uyumadan sabahladık.” Demektedir.

Şikari’nin Karamannamesi adlı eserinde de yöre hakkında geniş bilgi verilmekte olup Fatih Sultan II Mehmet’in komutanı Gedik Ahmet Paşa ile olan savaşın Yellibel’de başlayıp Ermenek Sultan Alanı Keben başında ve son olarak da Ermenek Görmel Köyünün yukarısında ki Mennan Kalesinde üç yıl savaştıkları bildirilmektedir. Sonuçta Ermenek Emiri Karamanoğlu Pir Ahmet Bey’in yenilgisi ile (1476-1478) Pir Ahmet Bey’in bayrağı, alemi, karısı iki kızı ve hazinesi Osmanlı kuvvetlerince İstanbul’a götürülmüştür.

Karamanoğullarının atası Nure Sofi'nin oymağının bu konuda bir bildiği vardır diye daima aklımda da bir soru işareti vardı. Neden Ön Türklerin yaşadıkları yerleri genelde mesken tutmuşlardı? Nihayet cevabını almaya başladım herhalde. Herakly Kalesini boşuna alıp yerleşik düzene geçmemişler demek ki.

Orta Asya steplerinde gördükleri EPİGRAFİK yazıtları mı takip etmişlerdi. Yoksa önceden haberdar mı edilmişlerdi. Bu tip yazıtlar Karaman İli coğrafyasında epeyce var.

Nerelerde deseniz tahrip edileceği korkumdan söyleyemiyorum. Bulduklarımı konunun uzmanı arkadaşlarımızla birlikte tescil ettiriyoruz. Ama şunu açıklıkla ifade edebilirim ki; tozlu raflarda kalmış Karamanoğulları Tarihi yakın zamanda tozu silkelenmiş olarak gün yüzüne çıkacak. Az kaldı.  


Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar




Üç Önemli Yerden Alınan Toprak Ermenek Selanik Kıbrıs Atatürk'ün Yattığı Yer Türk Ulusu'nun Kalbidir Atatürk için b...