TOROS DAĞLARINDA
ATATÜRK’ÜMÜN İZLERİ
Atatürk; “Arkadaşlar gidip Toros Dağlarına bakınız; eğer orada bir
tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi
biliniz ki, bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet bizi asla yenemez“ demiştir.
Atatürk‘ün Yörüklerle ilgili bir sözü daha var;
“İnsanlık, eski Mısırlarıyla,
Yunanistanlarıyla, Romalarıyla ve bunlar bütün bedii eserleriyle ayağa kalksa
ve başlarında bugünün kendi verimleri olan bütün medeniyeti, musikileriyle,
şiirleriyle, sanatlarıyla ve bütün eserleriyle gözümün önüne dikseler,
dikilseler.., benim gözüm, benim duygum, benim sevgim, yine ıssız dağlar
başında yanık kavalını üfleyen, yarım çarıklı Türk çobanındadır.”
Peki, Toros Dağlarının sahipleri Yörüklerimiz Ulu
Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü ne kadar tanıyorlar, nasıl
sahipleniyorlar.
Yolum Mersin Erdemli Güzeloluk yaylalarından
Karaman güzergâhı. Rakım 2300/2600 metre. Çam ormanları bitmiş kışın soğuğundan
ayazından ağaç yetişmeyen Toros Dağları bozkırlarının tam ortasındayım.
Uzaktan hemen fark edilen Yörük kıl çadırı ve kapı
direğinde dalgalanan Türk Bayrağı. Keçileri ve oğlakları.
Çadırın etrafında ilkokul çağlarında üç beş çocuk.
Selam veriyorum, el sallıyorum.
Yanıma çağırıyorum. Kestirme yol var mı soracağım.
Arabamda bulunan yolluk atıştırmalık bisküvi
çikolata ikram ediyorum. Her zaman bulunan çocuk hikâye kitaplarından
veriyorum.
Yörük çocuklarının boynunda ve ellerinde sapan
lastikleri. İçimden tamam diyorum, kaleyi içeriden fethettim. Bende kendi sapan
lastiğimi alıyorum. İşim kolaylaştı.
Aile ile tanışıyorum. Yol tarifini alıyorum. Bazı
yerlerde nevigasyon çalışmıyor. Asıl amacım kısa yoldan hedefime ulaşmak.
Güzergâhımda başka Yörük obalarının olduğunu anlatıyorlar ve tek tek oba isimlerini
veriyorlar.
Çocuklar bana Atatürk’ün Gençliğe Hitabını hep bir
ağızdan koro halinde okuyorlar.
GAZİ HAZRETLERİNİN TÜRK GENÇLİĞİNE HİTABI
1- Bu gün vasıl olduğumuz netice asırlardan beri çekilen,
musibetlerin intibahı ve bu aziz vatanın
2- her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi
Türk gençliğine emanet ediyorum
3-Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen.......
Toros Dağlarının zirvesinde Yörük
çocuklarının Atatürk’ün Gençliğe Hitabı’nın az bilinen ve okunmayan ilk başlığı
ile okumaları benim tüylerimi diken diken etti. Öylece kala kaldım. Burnumun
direkleri sızladı.
Obalarının hemen yanında ki su
kaynağının girişinde ki taşa yazmışlar.
“Ne Mutlu Türküm Diyen”
Bir kere daha anladım ki Gazi Mustafa
Kemal Atatürk “Arkadaşlar gidip Toros Dağlarına bakınız;.....” demekle ne
kadar haklı imiş.
Gazi Hazretlerinin Türk Gençliğine
Hitabı
Bugün vasıl olduğumuz netice,
asırlardan beri çekilen musibetlerin İntibahı ve bu aziz vatanın her köşesini
sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi Türk Gençliğine emanet ediyorum.
Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen
Türk İstiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin
yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi,
seni bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedbahtların
olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen,
vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini
düşünmeyeceksin.! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür
edebilir.
İstiklâl ve cumhuriyetine kast
edecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş,
bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her
köşesi bir fiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha
vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve
delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri
şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhit edebilirler.
Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte,
bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini
kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Ankara 20 Teşrinievvel 1927
Perşembe. Büyük Kongre Nutkunun sonu
Gazi Mustafa Kemal 20 Ekim 1927
Daha görmedim uzaktan seslerini duyuyorum. Birde
kokularını. Durdum dinliyorum ve dağı taşı kızarmış et kokusu sarmış. Tamam,
bir düğün şenliği var diye içimden geçiriyorum.
“Hadi hayırlı olsun, bahtları açık olsun, bir
yastıkta kocasınlar” diye diye yürüyorum.
Birde ne göreyim; panayır, şenlik bir büyük otağ
kurulmuş. Dağ taş Türk Bayrakları, Atatürk posterleri.
Bir Yörük Çadırı var ki, tam zirvede her yere
hâkim. Sırtını Toros’lara dayamış. Yanı başında al bayrağımız. Köy ağası
çadırı, Yörük obasının ağası.
Obanın yabancısı olduğum her halimden belli. Dikkat
çekiyorum. Üç Yörük delikanlısı yanıma geliyorlar.
“Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz,
kısmetinizle beraber geldiniz. Sizi obamızın ağası ve aksaçlılar ile
tanıştıralım. Onlara emanet edelim” diyorlar.
Gördüğüm şu; obada ne kadar elli yaş üstü erkek
varsa hemen hemen hepsi yanıma geldi, hoş geldiniz sefa getirdiniz dediler.
“İnsanlık, eski Mısırlarıyla,
Yunanistanlarıyla, Romalarıyla ve bunlar bütün bedii eserleriyle ayağa kalksa........”
İşte Gazi Mustafa Kemal Atatürk’üm bir kere
daha ileri görüşüyle yanımda şaha kalkmıştı.
İşte böyle; içimden tüm kalbi duygularımla “kaybolmayan kültürün asaleti,
özünde saklıdır” diyorum. İçim
burkuluyor.
Yörük çadırında, ev sahibesi teyzem sütün kaymağını
alırken "Maşallah
Maşallah Maşallah "
diyordu.
Merak ettim neden böyle dediğini sordum.
"Komşularımın KANCIK KEÇİLERİNE
nazar değmesin, sütleri kesilmesin onun için" dedi.
Yaaaa Yörük kadınları böyle yürüyen vicdan, yürüyen
irfan. Komşusundan gelen bir iki litre sütü kaynatırken dahi dilinden kalbinden
duasını eksik etmiyor. Vicdan paylaşımı bumu dersiniz.
“Ne Mutlu
Türküm Diyene”
Kaynattığı süt ne mi oldu.... ?
Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları Tarihi
Araştırmacısı Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder