KERİMÜDDİN KARAMAN BEYİN OĞLU
ŞEMSEDDİN I. MEHMET BEY'İN DİVANDA İSTEĞİ
Kerimüddin Karman Bey’in
oğlu, Şemseddin I. Mehmet Bey’in 13 Mayıs 1277’de yayımladığı bildirilen
fermanın aslı bugün mevcut değildir.
Böyle bir şartlı isteğin
varlığını İbni
Bibi’nin bir eserinden öğrenilmektedir.
Yazar; “Al Avâmir-ül Alâiye” adlı Farsça
eserinde, Karamanoğullarının Konya’yı zat ettiklerinde kurulan divanda
tutulacak tutanakların başına şöyle yazılmasını istediklerini bildirmektedir:
“Bâdel-yevm ber-divan, ber-dergâh, ber-barigâh, der-Meclis, der-meydan, çün be-zeban-ı Türkî, zeban-ı diğer nedâret.”
İbni Bibî'nin, eserinde naklettiği bu cümleyi; Yazıcı-zâde,
“Tevârih-i Al-i Selçuk” adlı eserinde şöyle tercüme etmiştir:
“Şimdiden
girü hiç kimse ne kapuda ve divanda ve meclis ve seyranda Türkî dilinden gayri
dil söylemeye.”
Bu ifadenin şuan ki
kullanımı (TDK tarafından 2000 yılında sadeleştirilmiştir):
"Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya"
Selçuklu
tarihi uzmanı Prof. Dr. Mikail Bayram Beyle bu konuyu enine boyuna Anakara’da
“Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Ahilik vakfı” (TESVAK) çatısı altında iki defa
görüştüm.
Birçok konuda
mutabık kalmamıza karşılık, bazı konularda fikir ayrılığımız olmuştur. Sonuçta
tarafımdan belgelerin kendisine gösterilmesinden sonra ortak nokta da fikir
birliğimiz olmuştur.
Prof.
Dr. Mikail Bayram Beyin ifadesi; “Karamanoğulları Konya’yı fethedince
Türkmenlerden çok sayıda asker Konya’ya geldi. Ve Konya’da sokaklarda Türkçe
konuşulmaya başlandı. Konya’da ilk defa Türkçenin
şehre girmesi ve şehirde yaygınlaşması Karamanoğulları zamanındadır.” İfadesini kullanmıştır.
Ortak
görüşümüz ise şu şekilde bağlanmıştır;
“Karamanoğulları,
Anadolu Türkmen Beyliklerinin en mühimi, en büyüğü, en kudretlisi ve en
devamlısıdır. Karaman Türkmen Beyliği, 1250 yıllarından 1487'ye kadar takriben
237 yıl sürmüştür.
Larende
şehri aynı zamanda önemli bir kültür merkeziydi. Birçok ilim ve fikir adamları
buraya gelir ve ikamet ederek ilim öğretirlerdi. Sofi Nure (Sofu Nuruh) kendi
aşiretiyle buraya geliyor.
Emir
Kerimüddin’in koyduğu mirası devam ettiriyor. Karamanoğulları’nın bizim
tarihimizdeki en büyük önemi ise, Moğollar Anadolu’yu işgal ettikleri zaman
Karaman’a hiçbir zaman hâkim olamadılar. Moğolları Anadolu’dan süren
Karamanoğulları Beyliği olmuştur.”
Bu konuya bazı tarihçilerin değişik bakış açıları ve yorumları var.
Şöyle ki;
Selçuklu sarayında yazışma dili olarak Farsça
kullanılırken, devlet ve saray işlerinde, orduda sözlü olan her şeyin “Türkçe
ile yürütüldüğünü”, Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu “Devlet Dili Türkçe”
adlı tebliğinde şöyle açıklıyor:
“Kendileri de Türk olan hükümdarların, devlet adamlarının
bir Türk memleketinde yabancı dillerde hükümet sürmeleri çok garip görünür.
Ancak bu dillerin devlet dili olarak kullanılışını, OLDUKÇA DAR BİR MANADA
almak gerekir... Sarayın ve ordunun konuşma dili Türkçedir. Devlet kapısında
sözlü olan her türlü muamele Türkçe görülür. Saray çevresinden uzaklaşıldıkça
her türlü işin Türkçe olarak yürütüldüğünü, özellikle valilerin, beylerin halk
ile olan bütün işlerini Türkçe gördüklerini tahmin edebiliriz. Bu arada Türkçe,
resmî bazı yazılarda da kullanılmış olmalıdır.”
Türkçeyi “ilk defa
devlet dili yaptı” diye düşünülen Mehmet Bey’in, fermanı tam bir millî
şuurla yayımladığı da şüphelidir. Selçuklu tarihi sahasının ünlü tarihçisi Prof. Dr. Osman
Turan bu fermanı değerlendirirken:
“Esasen bu harekette millî duygunun mu kültür durumlarının
mı daha fazla rol oynadığını tespit edecek bir delile de sahip değiliz. Bundan
başka, Farsça devam eden bütün devlet muamelâtının bir emirle ve derhal
Türkçeye çevrilmesi de kolay değildi.” demektedir.
Millî şuur, millî duygu eseri olarak ortaya çıkıp
çıkmadığı kesin olmayan bir fermanı dolayısıyla Karamanoğlu Mehmet Beyi
edebiyat tarihçisi Nihat Sami Banarlı’nın ifadesiyle “idealist bir
dil inkılâpçısı saymak aşırı bir görüştür”.
Çünkü Türkçe, Mehmet Beyden çok önce Konya sarayında
kendini kabul ettirecek güçte idi. Prof.
Fuat Köprülü’nün de belirttiği gibi “Eğer Türkçe eskiden beri devlet işlerinde
hiç kullanılmamış olsa, böyle bir teşebbüste bulunulması imkânsız olurdu.
”Nitekim II. İzzettin Keykâvus’un (1246-1261) o devirde
halk tarafından sevilen destanî bir eser olan “Dânişmednâme”yi kendi yazıcısına
Türkçe yazdırması, Konya sarayında Türkçeye verilen önemi gösteren dikkate
değer bir harekettir.
Karamanoğlu Mehmet Beyin Farsça ve Türkçe şekillerini
naklettiğimiz fermanını, Prof. Dr. Zeynep Korkmaz da şöyle değerlendiriyor:
“Fermanın yayımlanmış olması, Anadolu beyliklerindeki
genel tutumu ortaya koyan bir davranıştır. Mehmet Bey, Türk dil ve kültürüne
üstün değer verdiğini gösteren bu davranışı ile bütün Anadolu beyliklerinde kök
salmış olan millî bir akıma tercüman olmuş ve öteki beyliklerin de
temsilciliğini yapmış bulunmaktadır. Eğer bütün Anadolu beyliklerinde böyle
akım hâline gelmiş bir gelişme söz konusu olmasaydı geçici buyruklarla Türk
yazı dilinin temelini atmak asla mümkün olmazdı.”
Yine bu fermanın değerlendirilmesini yaparken Prof. Dr. F. Kadri Timurtaş da şu görüşlere yer vermektedir:
“Bu emir ve fermanın tarihi 10 Zilhicce 675’tir. Milâdî 15
Mayıs 1277 gününe tekabül etmektedir. Bu buyruğun nasıl tatbik edildiği, daha
doğrusu yürütülüp yürütülmediği pek de belli değildir. Çünkü Cimri ve Mehmet
Beyin hükümet sürmeleri çok kısa olmuştur. Esasen Türkçe böyle bir buyruk
bugüne kadar ele geçmiş değildir. Bu sözler Farsça yazılmış tarihî kaynaklardan
birinde zikredilmiştir.”
Türkçenin devlet dili olarak gelişmesi, Osmanlılar
zamanında da güçlenerek devam etmiştir. “Gerçekten bütün imparatorluk idaresinin muameleleri,
yabancı devletlerde muhaberat ve dünyanın en zengin Türkçe arşivi Osmanlılara
ait olduğu gibi Orhan Gazi, vakfiyelerini ilk defa Türkçe yazmakla vakıf
dilinin Arapça olması kaidesi de kısmen değiştirilmiştir.” Osmanlı
Beyliği, Anadolu Türk Birliğini kurmakla Batı Türkçesinin birliğini de
sağlamıştır.
Fatih, İstanbul’un fethinden sonra, devlet teşkilâtını yeniden kurarken hazırlattığı kanunları Türkçe yazdırdığı gibi, hazırlanması sırasında da dil konusuna özellikle dikkat edilmesini istemiştir. Kanun hazırlanmasını emreden bir fermanın başında: “..... Kanunnâme tahrir olunmak lâzım gelmeğin, bu abd-i hakîr ferman-ı celilleri üzre nazm ve inşâ idülüb ve herkes müstefid olmak içün ıstılâh ve ibaretten feragat olunub...” ifadeleri yer almaktadır.
Fatih’in, kanunları Türkçe yazma konusunda açtığı bu
çığır, sonraki padişahlar zamanında da sürüp gitmiştir.
Osmanlı devrinde Türkçenin devlet dili olarak hâkim olmasının bir başka sebebi de Enderûn Mektebi’dir. “Enderûn”, saray içinde bir okuldur.
Sarayda, orduda ve hükümet işlerinde çalışacak memurları
ve hizmetlileri yetiştirmek bu okulun görevi idi. Fatih tarafından açıldığı
bilinen bu okula, “acemi oğlanlar”
arasından öğrenci seçilirdi. Enderûndan sadrazamlar, kaptan paşalar, yeniçeri
ağaları, eyalet valileri, sancak beyleri, daha başka hizmetler için ünlü
kişiler, ayrıca şairler, edipler, ressamlar, mimarlar, müzikçiler, tarihçiler
ve daha bunlar gibi medresenin yetiştirmediği bilginler de yetişmiştir.
Askerlik, siyaset ve teknik konuların ağırlıklı olarak
okutulduğu Enderûn okulunun temel özelliği, saray içinde bulunması ve bütün
derslerin TÜRKÇE okutulmasıdır.
Fatih kanunnameleri ve Enderûn mektebinin durumu da gösteriyor ki, Osmanlı
devrinde Türkçeye devlet dili olarak gereken önem verilmiştir.
Türkçenin günümüzde anlaşılan şekliyle “resmî dil” olması, yani hukukî bir
belge olarak anayasada “resmî dil” ifadesiyle belirtilmesi, 1876’da ilân edilen
Kanun-ı Esasî’nin yürürlüğe girmesi ile mümkün olmuştur. Bilindiği gibi Kanun-ı
Esasî, ilk Türk Anayasasıdır. II. Abdülhamid devrinde hazırlanmıştır. Bu ilk
anayasamızın 18. Maddesi şöyle düzenlenmiştir:
“Teba-i Osmaniyenin hidemat-ı devlette istihdam olunmak için devletin LİSAN-I RESMÎSİ olan Türkçe’yi bilmeleri şarttır.”
Bu madde, devlet işlerinde çalışacak memurların Türkçe
bilmeleri şartını getirdiği gibi, “DEVLETİN LİSAN-I RESMÎSİ OLAN TÜRKÇE”
ifadesine yer vermesi ile de önemlidir.
1876’da ilân edilen ve I. Meşrutiyet Anayasası olarak da bilinen Kanun-ı Esasînin,
57. Maddesinde:
“Parlâmentoda yapılacak konuşmaların Türkçe olması”;
68. Maddesinde de “milletvekili seçilebilmek için Türkçe
bilme şartı” getirilmektedir.
Kanun-ı Esasî’nin Türkçe ile ilgili maddeleri, 1924 Anayasasının hazırlanmasına kadar yürürlükte kalmıştır.
Çünkü 1921’de tam bir anayasa hazırlanmamıştır. Sadece 23
maddelik, temel ilkeleri belirten bir metin hazırlanmıştır.
1921 Anayasası olarak bilinen bu metnin 10. Maddesinde
“Kanun-ı Esasî’nin (1876 Anayasası) bu maddelerle çelişmeyen hükümleri tamamen
yürürlüktedir.” denilerek 18., 57., 68., maddelerin de dahil olduğu birçok
hüküm geçerli sayılmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra hazırlanan 1924 Anayasasında Türkçenin “resmî dil” olduğu açıkça belirtilmiştir.
Teşkilât-ı Esasî adını alan bu anayasanın 2. Maddesi
şöyledir:
Madde - 2 “Devletin resmî dili Türkçe’dir”.
1924 Anayasasından sonra hazırlanan anayasalarımızda Türkçe, resmî dil olarak aynı şekilde yerini almıştır.
Bugün yürürlükte bulunan 1982 Anayasasının 3. Maddesi
şöyle düzenlenmiştir:
“Türkiye devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür; Dili Türkçedir.”
Yine 1982 Anayasasının 42. Maddesi de şöyledir:
“Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tâbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletler arası anlaşma hükümleri saklıdır.”
Anayasamızın 2. ve 42. maddelerine dayalı olarak 1739 sayılı Türk Millî Eğitimi Temel Kanunu’nda da dilimizle ilgili hükümler bulunmaktadır.
Bu kanunun 10. Maddesinin ikinci paragrafı söyledir:
“Madde - 10: ....Millî birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak Türk dilinin eğitimin her kademesinde özellikleri bozulmadan ve aşırılığa kaçırmadan öğretilmesine önem verilir. Çağdaş eğitim ve bilim dili hâlinde zenginleşmesine çalışılır. Bu maksatla Millî Eğitim Bakanlığı’nca gereken tedbirler alınır.”
Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları
Tarihi Araştırmacısı Yazar
Not: Bu
yazı 03.10.2017 13:38 tarihli aşağıda lingini verdiğim haber üzerine kaleme
alınmıştır.
Ana
Sayfa» YEREL GÜNDEM 03.10.2017 13:38
KAYNAKLAR
¯http://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=1144
¯http://www.geocities.com/mollasoft/edebiyat/turk1.htm
¯http://www.dilimiz.gen.tr/ozellikler/tarihsel.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder