27 Mayıs 2020 Çarşamba




Üç Önemli Yerden Alınan Toprak

  1. Ermenek
  2. Selanik
  3. Kıbrıs
Atatürk'ün Yattığı Yer Türk Ulusu'nun Kalbidir

Atatürk için büyük bir anıtmezar yaptırılmasına karar verildikten sonra ilk iş, bu anıtın yerinin seçilmesi idi. Bunun için komisyon, yerli ve yabancı ünlü kişilerin, özel ve tüzel kurumların düşüncelerini sordu.

Bu arada, o sıralarda yurdumuzda çalışan ve Ankara'nın ilk bayındırlık projesini yapan ünlü şehircilik uzmanlarımdan;

1) Prof. Jansen'e, yeni Büyük Millet Meclisinin mimarı
2) Prof. Holzmeister'e, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Mimarı
3) Prof. Taut'a ve Güzel Sanatlar Akademisinde Öğretim Görevlisi
4) Prof. Belling'e de başvuruldu.

Not: Burada dikkati çeken yabancı uyruklu uzmanların yurdumuzda görev yapmaları.

Başbakanlıktaki Anıtkabir Komisyonuna özel ve 1. tüzel kurumlardan ve birçok ünlü bilgin ve sanatçılardan bu konuda pek çok raporlar geliyordu. Gelen raporlar özetlendi. Bu özetten anlaşıldığına göre, Atatürk Anıtkabir'i için şu yerler ileri sürülüyordu:

1 - Çankaya
2 - Etnografya Müzesi
3 - Büyük Millet Meclisinin arkasındaki tepe (Kaba tepe )
4 - Ankara Kalesi
5 – Bakanlıklar (Milli Eğitim Bakanlığı için ayrılan arsa )
6 - Eski Ziraat Mektebi
7 - Gençlik Parkı
8 - Altındağ (Hıdırlık tepe )
9 - Gazi Orman Çiftliği

Atatürk'ün naşının yatırılacağı yerin seçilmesi basında, aydınlar ve hatta halk arasında derin ilgi uyandırmıştı. Büyük kurtarıcı için en uygun yerin seçilmesi ve O'nun büyüklüğü ile oranlı bir anıtın ortaya konulması isteniyordu. Konu, gerçekten önemliydi ve çok dikkatli çalışmayı gerektiriyordu.

Anıtkabir için ileri sürülen yerler, özel konuşmalarda, basında ve aydınlar arasında ilgi çekici bir konu olmuştu. O zamanlar bu yerler için yapılan eleştirileri şöyle özetleyebiliriz.


RASAT TEPE’NİN BULUNUŞU

Aydın Milletvekili olan Yüksek Mühendis Mithat Aydın, otomobili ile çıkamadığı yerlere yayan tırmanıyordu. Etlik'i, Keçiören'i, Cebeci'yi, Altındağ'ı gezdi. En son, o zamanlar üzerinde birkaç küçük yapı bulunan Rasattepe'ye çıktı. Bu tepe, şehrin ortasındaydı. Çevresi boştu. Burada yapılacak Anıtkabir, çok uzaklardan görülebilirdi.

Mithat Aydın, Komisyonun son toplantısında, Anıtkabir yeri olarak Rasattepe'yi ileri sürdü. Tepenin özelliklerini anlattı. Fakat daha önce Çankaya üzerinde düşünce birliğine varmış olan üyeler, kararlarından dönmüyorlardı. Bu sırada Antalya Milletvekili Rasih Kaplan söz aldı ve dedi ki:

«Arkadaşlar! Yurdumuzda birçok eserler ortaya koymuş olan bir mühendis arkadaşınız, bize yeni bir yer gösteriyor.  Biz, bu yeri görmeden nasıl reddedebiliriz? Yarın, Mithat Aydın, Genel Kurul'da söz alır ve «Ben bir yer gösterdim. Gidip bakmadılar bile!» derse ne karşılık verirsiniz?»

Rasih Kaplan'ın bu açıklaması üzerine komisyonda çetin tartışmalar oldu. Üyelerden büyük çoğunluk Rasattepe'yi görmek istiyordu. Bu yönde karar alındı. Milletvekilleri, hazırlanan taşıtlarla Rasattepe'ye çıktılar. Tepeyi birçok yönlerden incelediler. Vardıkları sonuç olumluydu.

Aynı gün yapılan ikinci toplantıda, birçok üyeler söz aldılar. Rasattepe'nin, Anıtkabir için uygunluğunu açıkladılar. Fakat Çankaya üzerinde kararlı olanlar, düşüncelerinden dönmüyorlardı. En son Süreyya Örgeevren söz aldı. Rasattape'nin Anıtkabir için çok elverişli özelliklerini anlattı ve sözlerini şöyle bağladı :

«Rasattepe'nin bunlardan başka bir özelliği daha vardır ki, hayali genişçe olan her kişiyi derin bir şekilde ilgilendirir sanırım. Rasattepe, bugünkü ve yarınki Ankara'nın genel görüşüne göre, bir ucu Dikmen'de, öteki ucu Etlik'te olan bir hilal (yarımay) 'in tam ortasında, bir yıldız gibidir. Ankara, hilalin gövdesidir. Anıtkabir'in burada yapılması kabul edilirse, şöyle bir durum ortaya çıkacaktır:

Türkiye'nin başkenti olan Ankara şehri, kollarını açmış Atatürk'ü kucaklamış olacaktır. Atatürk'ü böylece bayrağımızdaki yarım ayın (hilal) yıldızının ortasına yatırmış olacağız. Atatürk, bayrağımızla sembolik olarak birleşmiş olacaktır.

Ben bu açıklamayı, birçok aydın kişilere ve bu arada Hüseyin Cahit Yalçın'a da yaptım. Bu büyük fikir adamı «Atatürk'ün yatacağı yerin böyle açıklanmasında, gelecek nesilleri teşvik etmek bakımından büyük faydalar vardır." buyurmuştur. Atatürk Anıtkabir'i için Rasattepe'ye oy verecek olanlar, Atatürk'e olan minnet borçlarını ödeme yolunu tutmuş olurlar! "

Süreyya Örgeevren'den sonra İçel Milletvekili Emin İnankur söz aldı ve bir anısını anlattı. Emin İnankur, eski bir öğretmendi. Atatürk, onu çok severdi. Ata çok defa onu yanına alır, şehri birlikte gezerlerdi. Gene bir gezide yolları Rasattepe'ye düşmüştü. Atatürk, şehri buradan seyrettikten sonra Emin İnankur'a dönmüş ve:

Bu tepe ne güzel bir anıt yeri.. Demişti.

Emin İnankur'un ve Süreyya Örgeevren'in bu açıklamalarından sonra, Rasattepe'yi beğenenler çoğunluğu sağladılar. Anıtkabir'in Rasattepe'de yapılması, büyük çoğunlukla kararlaştırıldı. Karar, hükümete bildirildi. Rasattepe 7. 7. 1939' da bedeli ödenerek kamulaştırıldı.


Yekta Güngör Özden ve Atatürk’ün ebedi istirahatgahına nakli sırasında görevi:

4 Kasım 1953’te Atatürk’ün geçici kabrinden (Ankara Etnografya Müzesi) çıkarılışında bulunmuş, burada 4 Kasım 1953’te Gençlik Nöbeti’ni yönetmiş, 10 Kasım 1953’te Anıtkabir’e taşınma sırasında kortejin yöneticilerinin biri olduğu gibi Atatürk’ün gömülüşünde hazır bulunan on sivilden, yaşamda kalan tek kişidir. (^ "Defin görevlisi o anları anlattı". 10 Kasım 2013. 7 Ağustos 2016 tarihinde kaynağından Arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2015.)

Öldükten 15 Sene Sonra Atatürk'ün Yüzü Nasıldı? Gören Kişi İlk Kez Anlattı;

Atatürk'ün naaşının Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e nakledildiği günü anlatan Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, "Yüzü hiç bozulmamıştı. Sanki yeni tıraş olmuş gibiydi" ifadesini kullandı.

Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Güngör Özden, Atatürk'ün naaşının Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e nakledildiği günü anlattı. Defin işlemine katılan 10 kişiden hayattaki tek isim olan Özden, 10 Kasım 1953'deki nakil sırasında yaşadıklarını, belge ve fotoğraflar eşliğinde dile getirdi.

DUYGUSAL ANLAR YAŞANDI

Ankara Üniversiteliler Derneği'ndeki panele katılan Sözcü yazarı Yekta Güngör Özden, Atatürk'ün cenazesinde yakalarına taktıkları Atatürk resmini ve özel hazırlanan kravatı gösterirken salonda duygusal anlar yaşandı.

"YÜZÜ HİÇ BOZULMAMIŞTI"

Nakil sırasında ve tabut açıldığında Atatürk'ün yüzünü gören ve yaşayan son kişi olan Özden, "Etnografya Müzesi'nde tabut açıldı içinden çelik tabut çıkarıldı, çelik testere ile kesilerek tabut açıldı. O sırada Atatürk'ün yüzünü gördüm. Yüzü hiç bozulmamıştı. Sanki yeni tıraş olmuş gibiydi. Ardından tabut yeniden kapatıldı" dedi ve şunları söyledi:

"BANA VERİLEN GÖREV KAPSAMINDA..."

"Ben Türkiye Milli Talebe Federasyonu Yayın Komisyonu Başkanı olmam nedeniyle Atatürk'ün naaşının nakli ve defni sırasında görev aldım. O dönem Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde öğrenciydim. Bana verilen görev kapsamında ilk olarak Etnografya Müzesi'nde saygı nöbetinde bulunacak 100 kız ve 100 erkek öğrenciyi belirledim.

"HIÇKIRIK VE AYAK SESLERİ DIŞINDA HİÇBİR SES DUYULMUYORDU"

Etnografya Müzesi'nden önde top arabası, ardında bizler yürüyüş başladı. O sırada hıçkırık ve ayak sesleri dışında hiçbir ses duyulmuyordu. Güzergah boyunca pencerelerde, yollarda halk toplanmış, büyük bir saygı, huşu, gözyaşı vardı. Ankara Palas güzergahından Anıtkabir'e geldik. Tabut önce Anıtkabir'in önündeki bölüme yerleştirildi. O sırada Celal Bayar konuşmasında, 'Seni sevmek milli ibadettir' dedi. Anıtkabir'de Aslanlı Yol'un başında naaş askerlerin omuzlarına alındı ve mozole binası önündeki katafalka konuldu.

"ASKERLERLE BİRLİKTE TOPLAM 10 KİŞİYDİK"

Buradan tabut mozoleye çıkarıldı. Oradan çelik bir vinç yardımıyla mezar bölümüne indirildi. Türkiye'nin dört bir yanından ve Kıbrıs'tan getirilen topraklar serpildi. Daha sonra tabut askerlerin omzuna alındı, mozoleden mezar odasına indirildi. Bu odada Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes, Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, Atatürk'ün kardeşi Makbule Atadan ve ben vardım. Bazı askerlerle birlikte toplam 10 kişiydik.

"MAKBULE HANIM AĞLIYORDU"

Bu 10 kişiden hayatta kalan tek kişi benim. Defin işlemi sırasında Makbule Hanım hıçkırarak ağlıyordu. Ben de kenarda onları izliyordum. Defin sonrası tutanaklar imzalanınca Makbule Hanım hıçkırarak yeniden ağlamaya başladı. Ben de kaldığım yurt binasına dönünce uzun uzun ağladım."


“……… Sonra güzel kumaş keseler içinde Zübeyde Hanımın memleketi olduğu söylenerek Ermenek’ten gelen toprak ile Selanik ve Kıbrıs’tan gelen topraklar döküldü…..”  Bunlar bitince Celal Bayar “Buyurun Arkadaşlar” diyerek öne geçti….. 

Anıtkabir'deki on kuleye şu adlar verilmiştir:

01- Hürriyet Kulesi
02- İstiklal Kulesi                       
03- Mehmetçik Kulesi         
04- Zafer Kulesi
05- Müdafaai Hukuk Kulesi          
06- Cumhuriyet Kulesi                
07- Barış Kulesi                         
08- 23 Nisan Kulesi                            
09- Misakı Milli    Kulesi               
10- İnkılâp        

Not: Anıtkabir’deki bu kulelerin isimleri bir başka makale konusu.


Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar

Kaynaklar:  

Arkeolog Nurettin Can Gülekli “Anıtkabir Rehberi” (Levent Şahverdi arşivi)

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yekta-gungor-ozden/gercekler-1-3814656/

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yekta-gungor-ozden/gercekler-2-2-3829622/

https://www.haberler.com/ataturk-u-vefatindan-15-sene-sonra-goren-yekta-11418630-haberi/

a b c Özden, Yekta Güngör (2015). Sömürü. İstanbul: İleri  YayınlarıISBN 9786055452940.

^ "Defin görevlisi o anları anlattı". 10 Kasım 2013. 7 Ağustos 2016 tarihinde kaynağından Arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2015.

^ Kurdaş, Kemal. ODTÜ Yıllarım - "Bir Hizmetin Hikayesi". 3. baskı. Ankara: ODTÜ Yayınları, 2012. s. 271.

^ Salay, Yalçın. "'Kapatma'ya yabancı değiliz". Aksiyon. 26 Ocak 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 6 Ağustos 2015.

^ "Resmi Gazete'de yayınlanan Refah Partisi Kapatma Kararı" (PDF). 22 Şubat 1998. s. 31. 4 Mart 2016 tarihinde kaynağından Arşivlendi (PDF). Erişim tarihi: 6 Ağustos 2015.

^ "Sözcü Gazetesi Yazarları". 25 Mayıs 2015 tarihinde kaynağından Arşivlendi. Erişim tarihi: 21 Şubat 2015



22 Mayıs 2020 Cuma




KARAMAN ERENLERİ TÜRBELERİ

YUNUS EMRE TÜRBESİ:
Karaman Merkez Kirişçi Mahallesinde Yunus Emre Camii bitişiğindedir. Türbenin cami içine iki, batıya da bir penceresi açılır. Türbe Yunus Emre Tekkesi ile birlikte Karaman oğlu devrinde yapılmıştır. Tamamen kesme taşla yapılmış, üzeri beşik tonoz örtülüdür. Türbenin içinde tahtadan işlemesiz olarak yapılmış 4 sanduka vardır. Kapıya göre sonda olan sanduka Yunus Emre'ye, 2. sanduka Tapduk Emre'ye, 3. sanduka Yunus Emre'nin oğluna, 4. sanduka da kızına aittir. Gönüller sultanı sevgi ve hoşgörü aşığı Yunus Emre, dilinin arılığı, anlatımının şiirsel gücü, dini inancında içtenliği, aşk, ölüm gibi evrensel şiir konularını etkileyici anlatımı nedeniyle bütün Türk Edebiyatının en büyük sairlerinden birisi olmuştur. Anadolu insanının gönlüne taht kurmuş Allah dostudur. Türbenin güney kısmı Yunus Emre Şiir Parkı olarak düzenlenmiştir.

ALAADDİN BEY TÜRBESİ:
Karaman'ın Hisar Mahallesindedir. Tamamen kesme taştan, çokgen planlı, içten kubbe, dıştan dilimli külahla örtülü olarak yapılmıştır. Kubbesinin hemen altında dış duvarı bir ayet frizi dolanır. Steraktitli portalı, yanları burma sütunçeli, başlık geçme kemerli, girişin üzerinde girift bitkisel ağ ve nesih yazı ile dekore edilmiştir. Portalın altında mumyalık girişi vardır. Türbe Karamanoğlu Alaeddin Bey için yapılmıştır.

CAMBAZKADI TÜRBESİ:
Fenari Mahallesinde bulunan türbe, Karaman beylerinden II. İbrahim Bey’in bir yakınına aittir. Tamamen kesme taştan inşa edilen, kare planlı, sekizgen kasnak üzerine yuvarlak taş kubbe oturtulan yapının içinde nesih yazılı mermer bir lahit bulunmaktadır.

DEMİR GÖMLEK TÜRBESİ:
Karaman il merkezinde Koçak Dede Mahallesinde eskiden mezarlık olan, şimdi park şeklinde düzenlenmiş alandadır. Yapı dış biçimiyle özellik taşımaktadır. Sekizgen gövdenin sekizgen bir kasnakla yükseltilmesi bir yeniliktir. Külahın iyice basıklaşarak kubbeyi anımsatacak biçimde oluşturulması, kubbeli dış örtüye geçişte bir aşama olmaktadır. Girişin önünde yer alan iki sütunlu ve büyük bir olasılıkla kubbeli revak Osmanlılarla ilişkinin yoğunlaştığını göstermektedir. Yapının altında cenazelik katı bulunduğuna dair herhangi bir iz bulunmamaktadır. Kümbet bütünüyle kesme taşla inşa edilmiştir. Yalnız içte kubbe kaba yontu taşla örülmüş ve üzerleri badanalanmıştır. Dışta kubbeyi örten külah, bugün harçlı moloz taş şeklindedir. Büyük bir olasılıkla çevredeki diğer yapılar gibi, kesme taş kaplamalı olduğu düşünülebilir. Yapı genelde yalındır. Süs, kesme taşın doğal görüntüsü içinde, mimari elemanların düzeninde aranmıştır. Sekizgen gövdeyi ve kasnağı dış bükey ve iç bükey kavisli taş silmeler sarmakta, kapı ve pencereler ise 45°'lik açılar yapan pahlı silmelerle çerçevelenmiştir. En süslü eleman yapının girişinde bugün bulunmayan, revak kemeri üzengi taşlarıdır. Bunlar mukarnaslarla süslenmişlerdir. Türbe Karamanoğlu Emirlerinden Eminüddin Bey adına yapılmıştır.

KAYA HALİL EFENDİ TÜRBESİ:
Karaman il merkezinde, Hoca Mahmud Mahallesi'nde aynı adla anılan mescidin doğusundadır. II. İbrahim Bey'in başkadısı Kaya Halil adına 1409 yılında yaptırılmıştır. Yapı küçük boyutuyla biblo gibi durmaktadır. Kesme taşın doğal güzelliği içerisinde, mimari biçimin ve elemanların düzeninde süs aranmıştır. Kapının üzerinde bir yazıt yeri görülmektedir. Doğu cephenin iki köşesi altta pahlanarak üstleri mukarnaslarla süslenmiştir. Doğu cephedeki taşın biri üzerinde, yüzeysel daireler içerisinde çiçek motifleri işlenilmiştir. Pencerelerin önünde düğümlü demir şebekeleri bulunmaktadır. Kümbetin dikdörtgen planlı olması nedeniyle kubbenin oturtulabilmesi için, doğu ve batı kenarlarda kubbe eteğindeki silme biraz içeride yapılmış, güney ve kuzeyde bir miktar duvarın içine gömülmüştür. Böylece kubbe oval olmaktan bir ölçüde kurtarılmaya çalışılmıştır. Kümbetin içerisinde yan yana iki sanduka bulunmaktadır. Sandukalardan birinin şahidesi sarıklıdır. Pencereler içte de taş söveli ve sivri kemer alınlıklı yapılmışlardır. Kuzey duvarda bir dolap nişi bulunmaktadır. Kümbetin altında bir cenazelik katından söz edilmekteyse de bunu doğrulayacak herhangi bir buluntu ile karşılaşılmamıştır.




İBRAHİM BEY TÜRBESİ:
İmaret Mahallesindedir. Karaman İl Merkezinde, İbrahim Bey İmaretinin kuzey batı köşesindedir. İmaret Caminin sağ duvarına (Batısına) bitişik olarak yapılmıştır. Türbe dışta bütünüyle kesme taştır. 4 köşe kaide üzerine sekizgen tamburla yükselen, üzerine bir piramit çatı ile örtülü bir yapıdır. Ortada İbrahim Bey’in, sağda Kasım Bey’in, solda ise Alaaddin Bey’in alçıdan lahitleri bulunmaktadır. İçte kemerler, kemer ayakları ve duvarlar kesme taşla yapılmıştır. Kubbe ve geçiş elemanları sıvanmıştır. Kemer gergileri ve döşeme kaplaması ahşap olup sandukalar alçıdan yapılmışlardır. Kümbetin içi tümüyle yalındır. Tek süslü elemanlar içteki alçı sandukalardır. Büyük ölçüde tahrip olmuş olan bu sandukalar döneminin en önemli alçı örneklerini oluşturmaktadırlar. Sandukalar üzerinde yazı, geometrik süsler, bitkisel motifler yanı sıra yanlarda kabartma iri çiçek motifleri görülmektedir.






KARABAŞ VELİ (SİYAHSER SULTAN) TÜRBESİ:
Sekizgen planlı olarak, kesme taştan yapılmıştır. Türbenin üzeri açıktır. Efsaneye göre örtülmek istendiyse de sonradan kubbenin atıldığı söylenir. Siyahser Mahallesindedir.

KIZLAR TÜRBESİ:
Kesme taştan yapılmış olup, Karaman Mezarlığının içindedir. Türbe Karamanoğlu İshak Bey’in kızı adına yaptırılmıştır. Sekizgen planlı yine üstü kubbeli olarak yapılmıştır. Dış yüzey beyaz ve kırmızımtırak taşların birbirine geçmesi ile dekore edilmiştir. Türbe, giriş yönünde revaklı, sekizgen gövde üstünde sekizgen kasnaklı kubbeyle örtülü bir yapıdır. Girişin önündeki revakı yıkılmıştır. Türbenin girişi kuzeyde yer almakta diğer asal yönlere büyük dikdörtgen pencerelerle açılmaktadır. Pencerenin açılmadığı dört ara yöne bakan yüzeylere ise taşlardan düz ve ters zambak motifleri işlenmiştir. Düz söveli, basık yuvarlak kemerli kapının çevresi, dıştan içe doğru düz, dış bükey, iç bükey ve eğimli dört silme kuşağıyla sarılmaktadır.

İSMAİL HACI TÜRBESİ:
Yeşildere kasabasındadır. Yunus Emre’nin dedesi olan İsmail Hacı, Cemaati ile beraber Horasan’dan gelmiş ve Karamanoğlu 2. İbrahim Bey’den Yerce isimli bu yeri satın alarak yerleşmiştir. Bu türbede İsmail Hacı’nın mezarı vardır.

AYRAN DEDE TÜRBESİ:
Ayran Dede, Ayrancı ilçemize ismini veren büyük bir zattır. Efsaneye göre, Yavuz Sultan Selim 1514 yılında İran Seferine giderken Karaman-Ereğli güzergâhından geçerken, Komutanlarından birisi Hilmi Dede ile karşılaşır. Komutan Hilmi Dede’ye askerinin nerede su içebileceğini sorar. O da evdeki ayranı, taştan oyulmuş bir tasın içine katar, gelir. Bu durumu gören komutan, “ilahi dede, bu kadarcık ayran, koca orduya yeter mi?” der. Hilmi Dede besmele ile ayranı uzatır. Ayranı bütün asker içtiği halde tükenmez. Sonunda komutan Hilmi Dede’nin ellerine sarılar “Sen Hilmi Dede değil, bilakis, Ayran Dedesin” der. Bunun üzerine ilçenin adı Ayrancı konmuştur. Bu gün bu zatın kabrinin bulunduğu yer çevrilmiş ve üzeri örtülmüştür.



KERİMÜDDİN KARAMAN BEY TÜRBESİ:
Ermenek’te Balgusan Köyünde olup 2001 yılında restore edilmiştir. Türbe, Nurettin Bey’in (Nure Sufi) oğlu olan Kerimüddin Karaman Bey’e aittir. Burası tahminlere göre, cami, imaret ve medreseyi de içine alan geniş bir ma’mure idi. Ancak günümüzde yalnızca türbe kısmı kalmıştır. Muntazam kesme taştan yapılmış, üzeri kubbeli, beşik tonoz örtülü ve çevresi mezarlıktır. Türbe içinde yer alan mezarlardan birisi Kerimüddin Karaman Bey'e diğer dördü de yakınlarına aittir.

Not: Karaman İli ve İlçelerinde tarihi kişiliği belli olan ve olmayan birçok mezar vardır. Bu konuda ayrıntılı çalışmalar devam etmektedir.

Şerafettin GÜÇ
Karamanaoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar



18 Mayıs 2020 Pazartesi



Osmanlı Armasını ve Yeni Osmanlıcılık Masalının Arkasındaki Büyük Tezgah





Osmanlı arması İngiltere’de bir kilise de sergilenmek üzere İngiliz kraliçesi tarafından yaptırılmıştır.


Ne yeni Osmanlıyı, ne de eski Osmanlıyı temsil eder bir yanı yoktur..

Cumhuriyet düşmanlığının simgesi halinde cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün yerine asılan Osmanlı armasının, Osmanlı olmayı değil, bölünmeyi parçalanmayı Türk’e ait egemenlik haklarının pkk, işid ve benzeri örgütlere devir edilerek ülkemizi kan gölüne çevirmek maksadını taşıyan batı'nın yönlendirmesi ile yapıldığını bilelim.

ARMA silah anlamına gelmekte olup denizcilik terimleri arasında kullanımı yaygındır. ISTILAHİ anlamı ise, bir şahsa bir aileye bir şehre, bir hükümdar veya devlete mahsus ve değişik anlamlar ifade eden renkli, şekilli alamet demektir.

Türklerde 3 parça silah (tüfek, kılıç, mızrak) duvarda asılı durur buna ”ONGUN” denirdi..

Her aşiretin bir ongunu, her beyin de hususi mühür makamında bir tuğrası vardır. Bu ongun, Avrupa Hunların da "kuş", Selçuklular da "çift başlı kartal"dır. Kayı boyunun ongunu "iki ok ve bir yay"dır.





SULTAN II. MAHMUD zamanında ilk olarak tanzim edilen Osmanlı Arması gösterişli olmadığı gibi yaygınlaşması yönünde çaba sarf edilmemiş Saray duvarları ile az sayıda kurumda yer almıştır.

Bu gün resmi kurumlarda Atatürk resimlerinin yerine asılan Osmanlı arması, Osmanlı tarafından akıl bile edilmemiş, 19. yüzyılda Birleşik Krallık geleneğindeki nişanlardan etkilenilerek Devlet-i Aliye (Osmanlı) için hazırlanmıştır.

Osmanlı ile Rusya arasındaki Kırım Savaşı sırasında, Fransızların Sultan Abdülmecid'e verdiği 'LEGİON' nişanı, Osmanlı devleti ile yakın ilişkiler kurmaya çalışan İngiltere'yi harekete geçirmiş.

İNGİLTERE KRALİÇESİ VİCTORİA, Fransa'nın verdiği nişana karşılık Kasım 1856'da Dizbağı Nişanı'nı Osmanlı Sultanı'na sunmuş, Kraliçe Victoria, PRENS CHARLES YOUNG ismindeki bir arma uzmanını Osmanlı için arma tasarlamak üzere görevlendirmiştir.



İngiliz tasarımcı, padişahlık alameti olan saltanat kavuğunu, sorgucu, ay-yıldızlı sancağı ve tuğrayı ön plana çıkararak bir arma hazırlamıştır. Bu armada Türklerin silaha olan düşkünlükleri var sayılarak, bilinen silah türlerini bu armanın içerisine sokuşturmuştur.

Bir yılda hazırlanarak İstanbul'a gönderilen arma çizimlerini Sultan Abdülmecid de beğenmiş, Bu şekilde oluşan Sultan Abdülmecid Arması İngiltere'nin SAİNT GEORGE KİLİSESİ'ndeki yerini almıştır

Yeni Osmanlıcı Cumhuriyet düşmanlarının bu gün mekânlarını şereflendirdikleri arma, İngiliz Kraliçesi tarafından Saint George Kilisesi'nde sergilenmek üzere CHARLES YOUNG İSİMLİ BİR UZMANA YAPTIRILAN ARMADIR. Sultan Abdülhamit tarafından bu Armaya iki küçük değişiklik ilave edilmiştir.

Osmanlı Arması (bir nevi aile/hanedanlık arması) Sultan Abdülhamit döneminde kullanılsa da Abülhamid'in görevden alınmasıyla sonuçlanacak olan II. Meşrutiyet’in ilanından (1908) sonra kullanımı net bir şekilde azalmış, yerine tuğra ve giderek artan bir milli kimlik kazanan AY-YILDIZ kullanılmaya başlamıştır.

Osmanlı Sultanı Abdülhamit'in arması, Balkan ulusları, Arapların ihaneti ve Türk katliamları nedeniyle "Yeni Osmanlıcılık" Fikrinin iflas etmesiyle anlamsızlaşarak ortadan kaldırılmıştır.

Şimdi beş milyondan fazla Türk'ün soykırıma uğramasını hatırlattığı için anılmaması gereken bir Arma ve 100 yıl evvel batmış "Yeni Osmanlıcılık" tanımlaması Cumhuriyet yıkıcılığı için kullanılmaktadır.




Şerafettin Güç araştırması
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar





Fotoğraftaki Gizem
1940 - 1998



47. senenin anısına Karaman Lisesi 1971-1972 mezunları 6-7-8 Eylül 2019 günü Karaman’da toplandık. O günden bu güne görüşmediğimiz gönül dostlarımla kucaklaşma gerçekten görülmeye değerdi.

Grup fotoğrafları; birçok kişi bir arada bulunarak daha ziyade hatıra amaçlı çekilen fotoğraflardır.

Dikkat edilecek hususlar genel husus olup eğer grup içerisinde önemli bir kişi varsa fotoğrafı çeken kişinin bunu bilerek ilgi alanı ve ana konu olacak o kişiyi belirginleştirmesi gerekir.

Önemli kişinin ortaya alınması ve birkaç kişinin de o yöne bakması en basit yöntemdir. Ayrıca öğle güneşi ışığında iyi fotoğraf almak olanaksızdır.

Fotoğrafı çeken kişinin gölgesinin (Aptal gölgesi) kareye girmemesi, kişilerin baş ve ayaklarının kesilmemesi, bir sanat yapıtı veya anıtın önünde fotoğraf çekmekten kaçınılması gerekir. Çünkü aynı yere iki değeri sığdırmak güçtür. Yitik alanlardan kaçınmak, uygunsuz duruş ve bayağılıkları düzeltmekte fotoğrafçının işidir.  

Keza görsel öğelerin ana konuyu desteklemesi ve ona yöneltilmesi, ana konunun belirginleştirilmesinde önemlidir.

Bakış yönü ve bakış açısını değiştirmemekle çok şeyin değişip düzeleceğini deneyle bulmak ve deklanşöre basmadan bu arayışları yapmak gerekir.

Fotoğrafı çekilen kişilerin aktör olmadıklarını da düşünerek gerekli uyarıları yapmak yine fotoğrafçıya düşen bir görevdir.

Karaman İsmet Paşa Caddesinde bir zamanlar “Yeni Sinema” vardı. Şu an yaşı 50 ve üzerinde olanlar çok iyi bilirler; rahmetli “Kerim Kuraloğlu” amcamızı. Sinemanın ortaklarından/işletmecilerinden biri. Hepimiz severiz ve bir o kadar korkardık Kerim amcamızdan.

Evlatları ablamız, abimiz, sınıf arkadaşlarımız idi.

Av. “Nevzat Kuraloğlu” (1940-1998) abimiz benim hafızamda bir başka kalmıştı. Kız kardeşi Süheyla Lise arkadaşım idi. Kardeşi Naci abimiz, benim iki büyük kardeşlerimle Liseden arkadaşları idi. O yıllarda çift dikiş okumak adetten idi.

Sevgili     “Naci Kuraloğlu” abim de bu geleneği bozmayan kişilerden idi. Benimle de Lisede devre arkadaşım oldu. İyi ki olmuş. İşte tam 38 sene sonra Sevgili “Naci Kuraloğu” abim bu sene ki buluşmanın başköşesinde idi.  Diğer dostlarla üç gün yaşımızı saklamaya gerek görmeden hasret giderdik.

Karaman Lisesinden mezuniyetimiz anısına toplanmamız 8 Eylül 2019 akşamüzeri bir sene sonra tekrar buluşmak üzere vedalaşarak ayrıldık.

Naci Kuraloğlu abimi bırakmadım. Çalışmalarımı yaptığım Ermenek Güneyyurt (Gargara) kasabasında ki köy evime getirdim. Bir hafta kadar misafir ettim. İşte “Fotoğraftaki Gizem” burada ortaya çıktı.

Çalışma odamda ki arşivlerim arasından [ “İÇEL MUSİKÎ DERNEĞİ” Yıl:3 Sayı:32 Eylül-Ekim 1998 ] dergisi Naci Kuraloğlu abimizin elerinde idi. Bu derneğin kurucusu abisi rahmetli Nevzat KURAOĞLU idi. 

Bu derginin 10 ve 11. sayfalarında gözlerim buğulanarak Naci Kuraloğlu abimin sesinden şu şiiri dinledim.

KARAMANNAME 

Binlerce vefa borcum ödenmez Karaman'a
Gönlünce çekilen özlemi kimseler bilmez
Sende gülmek, sende olmak pek güzel ama
Dışta açılmış nasip kapım karşı gelinmez

Sen tıpkı koyu ve yeşil bir gözsün Karaman
Saçların sırma sırma örülmüş kavaklardan
Ne senden geçilirmiş, ne serden ne de yardan
Genç kızda yok caziben, ne hikmettir bilinmez

Fenari' de doğmuşum, arkası Ahiosman
Yeniminare'den çağrılırız günde beş vakit
Hoş bir sedaymış bugün gönülde baki kalan
Seslerinde, renklerinde sırrın çözülmez

Yaz'daki güzelliğin bitmez Sonbahar'da da
Dört mevsim gelir geçer, beşincisi yaşanır
Çocukluğum gezinir hâlâ sokaklarında
Gençliğimse el eder, karşı evden görülmez

Bahar'da sarışınsın, kışın kumral, yazın esmer
Öylesine güzelsin ki, tarife derman yetmez
Senli sensiz, uzak yakın bu aciz belleğimden
Karaman'lım silinirde, Karaman'ım silinmez

Kalemiz hala dimdik, Hesar'ın göbeğinde
Kodaman'dan geçersen, dostlara selam söyle
Şambayat, Demirgöynek, Heççeler, Koçakdede
Kırmahalle'den ötede, ölenlerle ölünmez

Sonbahar'da etlik, un erzak derdi, her evde
Bulgur düğürcük savur, Kalpaklı değirmende
Ya calla, ya batırık, bağlarda bahçelerde
Sereserpe yenilir, peşkir sumat serilmez

Höllük, gatır oynanır, sıra uzuneşekte
Oyunbozanlık olmaz, sonra dayak var evde
Össeet susar çocuklar, öppeliyi görünce
Pötügara örtünmeden, çarşı sokak gezilmez

Şebit ekmek sulanır, gören şemsiye sanır
Erişte kuskus varsa, paluze sıradadır
Gavurga, gavut, kişniş, gecenin ikramıdır
Misafire izzet ikram, hiçbir şeyle ölçülmez

Kışın sıra daveti var, her hafta sonunda
Al gara kuşun yavrusu, yüzük oyunu, tura
Gecenin ortasında, önce hamur, sonra çorba
Arabaşı'dan sonra, başka bir şey yenilmez

Çamur dede düzülür, höykürülür, yıkılır
Yağ bulgur toplar Keloğlan, yağmura çıkılır
Şıhali Sultan'da kısmetsize dilek tutulur
Gazalpa'da çimer gençler, Boklubent'e geçilmez

İki tür bohça olur, Galın ve Hamam için
Sabahı erkeklere, öğleyin kadınlara
Sekihamam, Süleyman ve Lel hamamına
Peştemalsız gidilirde, turşusuz gidilmez

Esvaplar iki kattır bir gişilik, bir gündelik
Tutumluluk eskidenmiş, müsriflik haram zarar
Erkekler kızadursun, nörür nişler kadınlar
Hazır alınır şimdi, kazak çorap örülmez

Boyacı Halil bembeyaz, Allı güllü Muammer
Elif 0nbaşı'ya kızmış, İrebiş'e küfreder
Topuz Kirli'yi vurmuş, Caski Bottan kıs kıs güler
Davulcu ıslatılır sahurda, kimse görünmez

Altındiş'in otelinde, yataklar çifter çifter
Oturakta kızlar oynar, hop hop eder yürekler
Şiho'nun meyhanede, bulut bulut kadehler
Gelen gelmeyen pişman, sarhoş kahrı çekilmez

Eşsizdir, benzersizdir, suyun, toprağın, havan
Ölmez sende yaşayan, sende doğan sende kalan
Tanrı'nın lütfusun sen bize, cennet Karaman
Senden uzak yaşayana, yaşıyormuş denilmez

Nevzat KURALOĞLU 1997

Naci Kuraloğlu abimiz şu an Mersin Mezitli’de emekliliğini yaşıyor. Rahmetli abisinin kurduğu “İçel Musiki Derneği” üyesi. Türk Sanat Musikisi uğraşısı içerisinde hayatını sürdürüyor.


Şerafettin GÜÇ araştırmasıdır
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar







İşte O Zamanlar Bunlar Vardı.

  
Cep telefonu yoktu. İhtiyarda olsa insanlar ve çocuklar aşık oynayarak birbirleri ile konuşabiliyordu. Oyunların bir dili öğretici yanı vardı.  



Mutlu bir çocukluk, huzurlu bir gençlik dönemi yaşamamışsanız, ileriye dönük hayal kurmamışsanız, idealinizdeki mesleği söylemezsiniz.  

Halide Edip’in Vurun Kahpeye romanındaki Aliye öğretmenin bir yemini vardı sık sık tekrarladığı: “Toprağınız toprağım, eviniz evim. Buranın, bu yurdun çocukları için her şeyim, gerekirse canımı vereceğim. Ve hiçbir şeyden korkmayacağım....”




Anadolu insanı, binlerce yıllık kültür birikimiyle duygu ve düşüncesini vücudun çeşitli uzuvları vasıtasıyla anlatmaya çalışmıştır. Duygu ve düşüncelerin en yoğun anlatımıyla çalıştığı uzuvlardan birisi de ayaklardır.

        Anadolu’nun zengin kültür yapısı içerisinde atasözleri ve deyimlerin birçoklarının ayaklarla özleştiğini duygu ve düşüncelerin ayaklar vasıtasıyla aktarıldığını görmekteyiz.

        Bir işi isteksiz olarak yapana “ayağı almak”, canlı hareketli olana “ayağı kırık”. Çok gezene “ayağı cıvık”. İşleri yolunda gidene “ayağına taş dokunmamak”. Bilgisiz, lafını bilmez ve gereksiz konuşan kimselere “ayağında kör mıhı yok, döşemeye at sürer”. Çok yavaş hareket edenlere “ayağının altında yumurta mı var”. Etrafına aşırı hayranlık besleyene, başkalarına özenti duyanlara “ayağında potin olanı zengin sayma”. Gösteriş yapıp etrafına hava atmak isteyenlere “ayağı beşe sallamak”

Gözlerimizin ferinde gizliydi kudretimiz
Çılgın ayazlara doğan kış güneşiydik
Rüzgârlara binerdik kanatsız,
Gökte yıldızlara eştik
Biz 200 kardeştik

Gönüllerimiz okyanus
Cömertliğimiz buğday tarlasıydı
Irmak ırmak akardı sevgimiz,
Gökyüzünde birer kardeştik
Biz 200 kardeştik
(Nazım Hikmet RAN)




        Yaratılışından günümüze kadar ağlayan ağaçlar çiçekler vardır. Gözyaşları nelere derman olmamış ki bu ağaçların, çiçeklerin bir bilseniz.  Eski çağlarda bazı insanlar ağaçların ağlaması için tamtamlar çalarmış. Bu ağaçların gözyaşlarını toprağa karıştırmamak için büyük gayret gösterirlermiş. Bir gün beyaz adam çıkagelmiş. Yıllardır bu ağaçlardan biriktirdikleri gözyaşlarını istemiş. Bir tanesi bu gözyaşlarını 50 yıldır gün yüzüne çıkarmamış meğersem. Vermekte istememiş beyaz adama.

        Nereye gömsem de şu beyaz adam bulamasın demiş. Ancak içime gömersem bulamaz o zaman, hiç kimseler görmeden sessizce akıtmış gözyaşlarını içine.

        En çok sevdiğiniz çiçek, kabak çiçeği haricinde hepsi. Ama neden kabak çiçeği değil. Çünkü vazoda yaşamaz. Benim sevdiğim çiçekler vazoda olmalı. Vayy be... Hiç düşünmemiştim.

        Kabak çiçeklerini toplamak için zamanla yarışmamız gerek zahmetlidir. Gün ağarırken hemen toplamamız lâzım. Güneşin ısısını duyar duymaz kapanıverir hemencecik nedense. Erkeği bir ayrı, dişisi bir ayrı güzeldir, kabak çiçeklerinin. Bunu herkes bilmez. Onun için severim kabak çiçeklerini.

        Farklı bir özelliği vardır. Diğer çiçeklerde olmayan tüm farklılıklar onda toplanmıştır.

        Ben bütün çiçekleri ve yeşillikleri severim. Kabak çiçeğini çok çok ama pek çok severim. 

“Bir beyaz kâğıt,
Altında masa,
Üstünde kalem,
Kalemde cümle âlem”
(Cemal Yaman)

Şerafettin GÜÇ
Karamanoğulları Tarihi Araştırmacısı Yazar





17 Mayıs 2020 Pazar





Bir Tahrifatın Deşifresi 2



Said Kürdi (Nursi) Kevser Suresi’ni Neye Alet Etti?

GERÇEKLER NE DİYOR?

Görüldüğü gibi Saidi Kürdi uydurulmuş iddialarına Kur’anı Kerim’in bir suresini alet etmektedir. Bu Kevser Suresi’dir.

Meali; “Şüphesiz biz sana Kevser’i verdik. O hâlde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes. Doğrusu sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir.[1] Üç ayetten oluşan surenin Arapça ve Türkçe yazılışları ile anlamı aşağıda tabloda gösterilmiştir.


1.
innâ
 muhakkak ki
2.
a'taynâ-ke
 biz sana verdik
3.
el kevsere
 kevser
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ ﴿١﴾
1.
fe
 artık, o halde
2.
salli
 namaz kıl
3.
li rabbi-ke
 Rabbin için
4.
venhar
 ve kurban kes
فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ ﴿٢﴾
1.
inne
 muhakkak
2.
şânie-ke
 sana buğzetti
3.
huve
 o
4.
el ebteru
 ebter, soyu kesik
إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ ﴿٣﴾





Kevser suresi, Hazreti Muhammed’in (sav) peygamberliğinin ilk senelerinde ve Mekke döneminde indirilmiş bir suredir. Kuran-ı Kerim’in en kısa süresi olan Kevser Suresi (108) üç ayetten oluşur. Kevser Suresi’nin iniş sebebi olarak şu hikâye anlatılmaktadır: Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) oğlu olan Hz. Kasım vefat ettikten sonra As İbn-i Vail demiş ki, “Artık Hz. Muhammed’in (sav) nesli bitti. O anılmaktan mahrum kaldı.” Ve bunun üzerine onlar erkek çocuk sahibi olamamayı bir kusur gibi gösterip insanları Hz. Muhammed’e (sav) tabi olmaktan alı koymak istediler. İşte kâfirlerin bu tarz düşüncelerini reddetmek adına Kevser Suresi indirildi. Kevser suresi çok kısa bir sure olsa da birçok hakikate işaret etti.

Saidi Kürdi güya ebcet hesabıyla bu surenin üçüncü ayetindeki

 “… sana buğzeden, soyu kesik olanın ta kendisidir.

İfadelerinin muhatabı olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları İsmet (İnönü) ve Fevzi (Çakmak) Paşaları göstermiştir. Hâlbuki ebcet hesabına göre sayılar bu ayetin toplam sayısına uymamaktadır.

Kendisi “tahrifat” yaparak, harf ekleyerek veya harf çıkararak yani zorlamayla Cumhuriyetin kurucu üç paşasını bu ayete muhatap hale getirmeye çalışmıştır. Önce isimlerin doğru yazılışlarını ve ebcete göre harflerin tek tek ve kelimenin toplam rakam değerlerini ayrı ayrı aşağıdaki tablolardan görelim:



“GAZİ MUSTAFA KEMAL” İSMİ DOĞRU YAZILIŞLAR

GAZİ      
MUSTAFA         
KEMAL   
غ
1000
م
40
ك
20
ا
1
ص
90
م
40
ز
7
ط
9
ا
1
ى
10
ف
80
ل
30


ى
10


1018
229
91

1018

320


غازي 


مصطفي

كمال
كمال  مصطفي  غازي




YANLIŞ (UYDURULMUŞ) YAZILIŞLAR

GAZİ
MESTAFE
Bİ KEMAL
غ
1000
م
40
ب
2
ز
7
ا
1
ك
20
ى
10
ص
90
م
40


ط
9
ا
1


ف
80
ل
30


ا
1


1017
221
93

1017

314


غ ز ي 


ا ص طف ما

بكمال
بكمال   ماصطفا  غزي





“İSMET VE FEVZİ” İSİMLERİ

İSMET
FEVZİ
ع
70
ف
80
ص
90
و
6
م
40
ز
7
ت
400
ى
10
600
103

703

عصمت
فوزى








KEVSER SURESİ 3. AYET

     ŞANİEKE HUVEL EBTER
ش
300
ا
1
ن
50
ا
1
ك
20
ه
5
و
6
ا
1
ل
30
ا
1
ب
2
ت
400
ر
200
1017

شانأك هوالابتر

SONUÇ

Görüldüğü gibi;

“Gazi” sözcüğünün harflerinin toplamı ebcede göre 1017 değil, 1018’dir.

“Mustafa” sözcüğünün harflerinin ebcede göre toplamı 221 değil, 229’dur.

“Kemal” sözcüğünün harflerinin toplamı da ebcede göre 93 değil, 91’dir.

“Mustafa Kemal” ismindeki harflerin ebcede göre toplam sayısı da 314 değil, 320’dir.

Gazi Mustafa Kemal’in, ne Sakarya Zaferi’nden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından verilen “Gazi” unvanı, ne de “Mustafa Kemal” adı O’nu Kevser Suresi 3. Ayet’ine muhatap yapmaz.

Saidi Kürdi, kelimelerdeki harfleri “kafasına” göre değiştirmiş, ya da harf eklemiş kısaca tahrifat yaparak Atatürk’ü adı geçen ayete muhatap yapmaya çalışmıştır. Sözün özü tahrifatına Kur’an ayetini alet etmeye kalkışmıştır.

Atatürk ve silah arkadaşlarına ağza alınmayacak sözlerle saldıran Saidi Kürdi’nin Cumhuriyet ve kurucularını hangi kavramlarla milletin gözünden düşürmeye çalıştığı yukarıdaki alıntılarda yer almaktadır. Fakat bunların metin içinde kaybolmaması, aziz milletimizin gerçekleri bütün çıplaklığı ile görmesi bakımından aşağıdaki tabloda bunları ayrıca gösterdik.



SAİDİ NURSİ’NİN ATATÜRK VE CUMHURİYETE SALDIRI SÖZLÜĞÜ
(Rumuzât-ı Semâniye, Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı, s. 105-116.)


KAVRAM
ANLAMI
KİM İÇİN KULLANILIYOR
Dinsiz mülhidler
Mülhid: Dinden çıkan, dinsiz, kâfir, imânsız. Haşir ve âhirete inanmayan.            
Atatürk ve arkadaşları
Yaptığınız zulüm arşı titretiyor
-
Atatürk ve arkadaşları
Ölüm vaktinde kahhar bir el tarafından yakalanacaksınız
Kahhar: Allah’ın sıfatlarından. Galib-i Mutlak ve her an kahretmeğe muktedir olan Allah.
Atatürk ve arkadaşları
Allah sizi perçemlerinizden tutarak yerden alıp cehenneme atacak. O zaman ağlayıp sızlayacaksınız. Şimdiden görüyor gibiyiz.



Atatürk ve arkadaşları
Bir işkembenin hayvanın içinden sökülüp atıldığı gibi içinde bulunduğunuz tabutun karnından pis bir işkembe gibi sökülüp cehenneme atılacaksınız.



Atatürk ve arkadaşları
Cehennem zakkumunu zıkkımlayacak cehennemliklerin vücutlarından irinli cerahatı yudumlayacaksınız.



Atatürk ve arkadaşları
Azabınız daimidir

Atatürk ve arkadaşları
Mürted
Mürted: İrtidad eden. İslâm dininden dönen. (İrtidat, İslâm’ı kabul ettikten sonra dönmektir.)
Atatürk ve arkadaşları
Kafirlerin en habisi
Habis: Fesadcı. Hilekâr. Alçak tabiatlı. Kötü. Pis.
Atatürk ve arkadaşları
Vahşilerin en vahşisi

Atatürk ve arkadaşları



İki deccal
Deccal: Hakkı batıl, batılı hak olarak gösteren. Sahih hadislere göre âhir zamanda gelecek ve Kur’anı Kerimi inkâr edip İslâmiyet’i tahribe çalışacak ve dünyayı fesada verecek çok şerli ve mutlak küfür yolunda olan dehşetli bir şahıstır. Bir hadis rivâyetinde üç diğerinde yirmiyedi deccal geleceği bildirilmiştir.



İsmet ve Fevzi Paşalar

Bir Süfyan
Süfyan: Âhir zamanda geleceği ve ümmetin karanlık günler yaşamasına vesile olacağı sahih hadislerle bildirilen dehşetli dinsiz ve münâfık bir şahıs.

Mustafa Kemal
Süfyan zendekanın başı
Zendeka: Kâfirlik, dinsizlik. (Zendeka sâhibine zındık denir.)

Mustafa Kemal
Cahşlerin cahşi
Cahş: Eşek sıpası, eşek.
Mustafa Kemal
Yahudilerin en habislerinden

Mustafa Kemal
Zalimlerin en zalimi

Mustafa Kemal
Şeytan-ı ahbes
Ahbes: Pek çok pis, daha murdar. En habis, berbad.
Mustafa Kemal
Şahs-ı menhus
Menhus: Uğursuz. Kötü. Meş'um.
Mustafa Kemal
Deccallerden biridir

Mustafa Kemal
Kemalsizdir

Mustafa Kemal
Kezzab deccallardan biri
Kezzab: Yalancı. Çok yalan söyleyen.
Mustafa Kemal
Zındık komitesinin üç reisi

Mustafa Kemal, İsmet ve Fevzi Paşalar
En büyük düşman-ı Muhammed Aleyhisselam olan herif

Mustafa Kemal
Mason reisi

Mustafa Kemal
Küffarı değil belki halis müminleri ve şeyhleri kesen ve asan adam

Mustafa Kemal
Mason Komitesi

Mustafa Kemal, İsmet ve Fevzi Paşalar
Bu herif

Mustafa Kemal
Hilafet-i İslamiyeyi ref’ ile dinsizlik esasını kabul etmek demek olan dinsizlik manasındaki laik cumhuriyet


Ref’: Lağvetme, hükümsüz bırakma, kaldırmak.


-

Bu yeni münafık zındıklar
Münafık: İki yüzlü, araya nifak sokan. Fitnekâr.
Zındık: Kafir, dinsiz.
Mustafa Kemal ve arkadaşları
Mason komitesinin reisi

Mustafa Kemal

Şu şenaatdarane ve adavetperverane ve süfyankarane siyaseti çeviren o komitenin üç reisi
Şenaat: Kötülük, alçaklık. Cenab-ı Hakk'ın emrine muhalif hareket.
Adavet: Husumet, düşmanlık. Kin, buğz, garaz.
Süfyan: Âhir zamanda geleceği ve ümmetin karanlık günler yaşamasına vesile olacağı sahih hadislerle bildirilen dehşetli dinsiz ve münafık bir şahıs.


Mustafa Kemal, İsmet ve Fevzi Paşalar
Bu istibdat-ı askeriye-i keyfiye-i küfriye

Cumhuriyet
İstibdadın büyük reisi

Mustafa Kemal
İrtidatkarane siyaset
İrtidad: Din değiştirmekle mürted olmak. İslâmiyet’ten çıkarak dinsiz olmak.
Mustafa Kemal ve arkadaşları
Şeametkarane siyaset
Şeamet: Uğursuzluk, kötülük, bedbahtlık.
Mustafa Kemal ve arkadaşları

Müddet-i firavniyeti
Fir’avniyet: Ravun gibi oluş, isyankârlık ile Allah'ı tanımayış. İnat ile Allah'a isyan edip halkı sapık yollara, dalâlete ve dinsizliğe sevke çalışmak.

Mustafa Kemal
Küçük deccaller

Mustafa Kemal, İsmet ve Fevzi Paşalar

EBCET HESABI HARF SAYI DEĞERLERİ ÇİZELGESİ

                                                                                                                       




 













Al ben hepsini aynı kefeye koyayım.

Saidi Nursi, Fethullah Gülen, Deli Kadir, Menzilciler, Kadiri, Süleyman Ağa, Hayratçılar, Hoyratçılar,  Ensarcılar, Adnan Oktar, Acizmendiciler, al quaide, İbda c, Hizbullah, İşid, Püsküllüsü, Cübbelisi, sakalı yünden olan kıldan olan, hepsinin kafa aynı. Beslendikleri yer aynı.

Ayrım menfaat din sömürüsü para çıkar. Allah(cc) kahhar adıyla kahreylesin ol demezse olmaz amenna bekliyoruz Mehmet Akif gibi...

Ortalıkta Gavs’tan, Şeyh’ten, Mürşid’den, Bediüzzaman’dan geçilmiyor. Bunların hepsi İNGİLİZ MÜSLÜMANLIĞININ piyonlarıdır. 200 YIL ÖNCE Halid-i Bağdadi adındaki bir İngiliz uşağının türevleridir.
Hiç biri Türk değildir.

Bunlar Atatürk’ün asa asa bitiremediği.

Türkiye Cumhuriyeti’ne sokulmuş İngiliz uşaklarıdır.

Bunlara biat eden proflar, avukatlar, doktorlar, milletvekilleri, bürokratlar, askerler var.

Anglo-Sakson Hristiyanlığı Müslüman dünyasını bunlarla kontrol altında tutuyor, bunlarla yıkacak. Ne yazık ki bunlara Türklerden başka direnecek başka bir Müslüman toplum yok.

Şerafettin GÜÇ
Araştırmacı Yazar
Emekli Öğretmen

Kaynak ve Dipnot




[1] Rumuzât-ı Semâniye (Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı), Risale-i Nur Külliyatından, Cilt: Erdoğanlar, İstanbul, 2001, 1-352 s Hazırlayan: Hüseyin Bulut, Baskı: Selmat,. Bu kitap şu an yasaktır. Satışta olan Risale-i Nur Külliyatı içinde satılmamaktadır.
[1] Ebcet’e göre 40: M (mim), 20: K (kef) harflerinin karşılığıdır. Said-i Kürdi “40-20” ifadesi ile “Mustafa Kemal” ismine işaret etmektedir.
[1] 1017 rakamları ile “Gazi” sözcüğünün saptırılmış rakamları ile Atatürk kastediliyor. “Gazi” sözcüğünün toplamı gerçekte 1018’dir.
[1] Haşiye: Evet, küffarı değil belki halis mü’minleri ve şeyhleri kesen ve asan adamın (g) liği (Gaziliği sözcüğü ile Atatürk kastediliyor ŞG.) elbette böyle meş’um bir manayı ifade edecek.
[1]  Rumuzât-ı Semâniye (Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı), s. 106-107.
[1]  Rumuzât-ı Semâniye (Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı), s. 107.
[1]  Rumuzât-ı Semâniye (Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı), s. 107.
[1]  Rumuzât-ı Semâniye (Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı), s. 108.
[1]  Rumuzât-ı Semâniye (Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı), s. 108.
[1] Rumuzât-ı Semâniye (Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı), s. 108.
[1] Rumuzât-ı Semâniye (Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı), s. 109-110.
[1] Rumuzât-ı Semâniye (Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı), s. 111.
[1] Rumuzât-ı Semâniye (Yirmidokuzuncu Mektubun İkinci Makamı), s. 115.
15 Asayı Musa ve Zülfikar adlı risaleleri..sf:23/sf:12;İstanbul.1973)

Üç Önemli Yerden Alınan Toprak Ermenek Selanik Kıbrıs Atatürk'ün Yattığı Yer Türk Ulusu'nun Kalbidir Atatürk için b...